9| "Bilirsin, bunun gibi partilerde güzel şeyler yaşanır."

240 35 25
                                    

[Chet Baker - Almost Blue]

"Taehyung, sakince cama doğru ilerle."

"Ne? Neden? Arkadaşınız değil mi kapıdaki?" Eliyle alnını sıvazlıyor, sıkıntılı bir nefes alıyor. "Arkadaşım, evet. Okulumuzun müdürü olan arkadaşım." Gözlerim kocaman oluyor. Bu sırada kapıya iki kez daha vuruluyor. Sertçe yutkunuyorum. "Ne yapacağım?" diyorum heyecan, şaşkınlık ve korkuyu aynı anda tadarken. "Gel," diyor ve kolumdan tutuyor. Oldukça nazik oluşu gülümsetiyor beni ama korkum üstün geliyor; gülüşüm ciddiyete bürünüyor hemen.

Cama yöneliyor, aşağı bakıyor. Ardından bana dönüp bacaklarımı süzüyor. Tekrar cama dönüyor, aşağı bakıyor ve: "Bence atlayabilirsin," diyor. Kapı tekrar tıklıyor bu sırada. "İçeride kim var?!" Derin bir nefes alıp cama yöneliyorum. Bay Jeon belimden tutup kaldırıyor beni ve pervaza oturuyorum. Aşağı bakıyorum, çok fazla yüksek olmasa da midem ağzıma geliyor: "Yok, atlayamam."

"Taehyung, atlarsın. Atlayacaksın." Gözlerimin içine bakıyor; ifadesi sert, otoriter. Bana istediği her şeyi yaptırır sanki. "Tamam. Tamam ama ölürsem ilk iş bilgisayarımı yok eder misiniz? Tabii henüz patlamamışsa..."

Kapı bir kez daha tıklayınca yerimde sıçrıyorum, fazla korkağım sanki. Bay Jeon da bana tezat sakin, kapı kırılırsa falan çok umursamayacakmış gibi. Derin bir nefes alıyor ve eğilip yanağımı öpüyor. Birkaç dakika önce yaptığımız şeyler hafızamdan silinmiş gibi, şokla açılıyor gözlerim.

Beni yavaşça ittiriyor ve kontrollü bir şekilde aşağı atlıyorum. Bacaklarımın üstüne çömelir vaziyette düşüyorum. Bay Jeon kafasını uzatıyor, beni kontrol ediyor. Baş parmağımı kaldırıp iyi olduğumu belirtiyorum. Ardından hızlıca bahçeden çıkıyor, evin önüne geliyor ve şimdi ne yapacağımı düşünüyorum.

-

"Jeongguk?" Orta yaşlardaki adam şaşkınlıkla mırıldandı arkadaşının adını. Jeongguk'un yüzünde sırıtış oluştu. "So," dedi arkadaşının omzuna elini atarak. 

"Ne yapıyordun burada?" Jeongguk'un yönlendirmesiyle aşağı inerlerken durdu So. Sorgular vaziyette Jeongguk'a döndü, kollarını göğsünde bağladı. Jeongguk oldukça rahattı. "Bilirsin," diye fısıldadı usul usul So'ya yanaşırken. Bir elini kaldırıp karşısındaki adamın beyaz gömleğinin yakalarına getirdi ve parmaklarını sürttü. "Bunun gibi partilerde güzel şeyler yaşanır." 

So'nun gözleri kocaman oldu. "Oha! Kim o şanslı kadın?" Jeongguk gülümsemekle yetindi. So üstelemeyi düşündü ama Jeongguk'un aurası karşısında susma kararı aldı. Neden odasına çıktığını da unutmuştu hoş. Aklında tek bir şey vardı: Jeongguk kiminle birlikte olmuştu... Hem de onun yatak odasında?

-

"Taehyung!"

Kaldırım kenarına çökmüş, çenemi dizlerime yaslamış bir halde karıncaları seyrediyordum. Salına salına yürüyorlardı ancak hızlıydılar, ilkokul öğretmenim çalışkan olduklarını söylemişti. Kendime benzetmiştim böylece. Derken tanıdık sesi işitiyorum. Arkamı dönüyorum ve Hoseok üstüme atlıyor. 

"Tanrım! Seni kaybettim sandım!" diye bağırıyor yanaklarımı öperken. Gülümsüyorum. İçimden bir ses kayıbım ben zaten, diyor, duymazlıktan geliyorum. "Tamam," diyorum: "Tamam, buradayım bak. İyiyim, hadi gidelim şimdi."

Kalkacağım sıra kolumu tutuyor. "Bana burada olduğunu Bay Jeon söyledi," diyor suratında pişkin bir ifadeyle. Sırıtıyorum ben de. Ona herhangi bir şey söylemiyorum zira daha kendi ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Kolumu elinden kurtarıyor ve ayaklanıyorum. O da çömeldiği yerden kalkıyor, ceketimi uzatıyor. Omzuma alıyorum.

Kaldırım boyunca dümdüz ilerliyoruz. Dönüşte bizi herhangi bir araba almayacak sanırım ya da Hoseok sarhoşluğundan ödün vermiyor. Gerçi ben de sarhoş olmalıyım şimdi. Her neyse..

-

Yolun yarısını yürüdükten sonra Hoseok'un aklına siktiğimin şoförü geliyor ve hızlıca telefonuna sarılıp arıyor. Böylelikle eve gelişim sabahın ilk ışıklarını buluyor. Merdivenleri ağır ağır çıkıyorum. Ellerimi küflü duvarlarda gezdiriyor, soyulan boyaya bakıp sırıtıyorum. 

Kapımın önüne geldiğimde pervaza çömelmiş Bay Jeon karşılıyor beni. Gerçek olup olmadığını anlamıyorum. Gözlerimi kısıyor ve: "Bay Jeon?" diye mırıldanıyorum. O çoktan ayaklandı. "Ah, neden bu kadar geciktin?"

"Ha?"

Yüz yüze geldiğimizde çatılan kaşları yumuşuyor hemen. Bir elini koluma getiriyor ve parmaklarını gezdirdikten sonra tekrar kaşlarını çatıyor. "Üşümüşsün," diyor diğer elini de sol koluma getirirken. Halbuki onun elleri de soğuk, onun burnunun ucu da kırmızı. Gömleğin üzerinden okşuyor kollarımı. Yüzüne aval aval bakıyorum ve sonra birden kıkırdayasım geliyor, başlıyorum gülmeye. "Gerçek gibisiniz! Hayal gücüm çok gelişti!"

Söylediğimle gülüyor. "Sarhoşsun sen..." diye mırıldanıyor bir eli saçıma çıkarken. Okşamaya yelteniyor ama sonra geri çekiliyor. "İçeri geç, uyu hemen." Merdivenlere yöneldiği sıra göz gözeyiz. Gerçeklik algım beni yanıltadursun; gözlerimi ondan çekiyor, anahtarlarımı aramaya koyuluyorum. 

O merdivenleri inecekken "Bay Jeon!" diye sesleniyorum. "Zaten gerçek değilsiniz, içeri girin lütfen." Kıkırdıyor. "Gerçek değil miyim sahi?" diyor yanıma doğru adımlarken. Anahtarımı çıkarıyor ancak titreyen ellerim yüzünden kilide geçiremiyorum. Midem alt üst olmuş, yutkunamayışım başımı döndürüyor ve geri çekiliyorum. "Affedersiniz," diyorum: "Affedersiniz, kapıyı bile açamıyorum. Gidin lütfen." Gülüşü soluyor. Anladı beni, gülüşü soluyor.

"Ben açarım," diyor. Ellerimi kavrıyor sıkıca, parmak uçları buz gibi. İyi geliyor. Anahtarı alıyor ve kilide geçirip üç kez sağa doğru çeviriyor. Sonunda açılan kapıyla tebessüm ediyorum. "Açtınız," diyorum heyecanla. "Hmhm," diye mırıldanıyor. Bedenimi içeri çekiyor ve kapıyı ardımızdan kapatıyor. Üstümüzü çıkarmaya yeltenmiyoruz hiç, direkt ilerleyip yatağıma yatıyor. Kolları arasına giriyorum ve işte o an onun da sarhoş olduğunu fark ediyorum. Sarhoşken bile benim için endişelenip kapımda beklemiş. Doğruluyor, yüzümü yüzünün hizasına getiriyorum. Eğilip yanağından öpüyorum. "Teşekkür ederim," diyorum. Eğilip bir kez daha ancak bu sefer uzunca öpüyorum yanağını. Yanakları da buz gibi, benim sıcacık dudaklarım altında eriyor sanki.

Başımı kaldırdığımda gözlerini kapattığını fark ediyorum. "Uyudunuz mu?" diye fısıldıyorum iyice yüzüne yanaşırken. Tuhaf bir dürtüyle burnumu burnuna sürtüyor, gülümsüyor ve kendi kendime şarkı mırıldanıyorum. Dostum Chet alayla gülüyor bana o sırada.

"Almost blue," diye sayıklıyorum Chet'in diliyle. Sonra kulağımı Jeongguk'un göğsüne yaslıyorum. "Neredeyse mavi," Ellerim ritmime uygun olarak karnında geziniyor sıfır kollusunun üstünden. "Neredeyse eskiden yaptığımız şeyler gibi," Devamını unutunca kendi kendime sessizce kıkırdıyorum. "Beni affet Chet," diyorum hâlâ gülmeye devam ederken. Sonra Jeongguk'u uyandırmamam gerektiğini düşünerek sessizleşiyorum. Benim için açtığı koluna yaslıyorum başımı tekrar. Hm'layarak söylüyorum aklımdaki parçayı. Sonra Jeongguk'un alkolün bile dizginleyemediği o bir bebeğinki kadar masum ama burun sızlatan kokusuna yenik düşerek uykuya dalıyorum. Onunla uyumak... Sabahın ilk ışıkları yüzümüze vururken onunla uyumak beni büyük ananın rahmine dalar gibi hissettiriyor. 

Ben Kim Taehyung, o sabah, hissettiklerim ve hissettirdiklerimle bir bütün oluyorum.

*

Merhabalar. Louie geldi~

İyi günler, kendinize dikkat edin 💜

Born to be Blue | taekookWhere stories live. Discover now