thirty three

3 1 0
                                    

"Bunun gerçekten işe yarayacağına inanıyor musun?" diyerek Dinah, Jay'e baktı.

Jay henüz bir şey demeden Kent araya girdi. "Aklına girmesine izin verme, Jay. Sonra en hazırlıksız anında sırtından bıçaklar."

Dinah durup gözlerini kıstı. "Sakın bana gerçekten aşık olduğunu söyleme."

"Olmadım. Seninle yakınlaşmamın tek sebebi diğerlerinin ruhlarının yerini bildiğini sanmamdı. Eğer zaten bedenlerinde olduklarını bilseydim seninle yatmazdım."

"O yüzden mi geldiğimizden beri havlıyorsun?"

Kent öfkeyle ona baktı. "Sana güvenmiyorum!"

"Ben olmasam diğerlerini kim kurtaracaktı?"

"Sen olmasan bunları yaşamazdık!"

"Yeter!" Jay'in bağırmasıyla ikisi de durdu. "Buraya geldiğimizi duymalarını mı istiyorsunuz?" Jay parmağını Kent'e doğrulttu. "Ben istemiyorum! Bu yüzden çabucak şu lanet bıçağı bulalım ve gidelim!"

-

"Sence daha ne kadar yürüyeceğiz?"

Alan, Ted'i duymazdan geldi. Yüzüğü bir şekilde tüm bedenine uyarı veriyordu. "Bir şeyler ters." diye mırıldandı.

"Sorun ne?" Jim'in eli ister istemez belindeki silahına gitti. Güçsüz olmak onu gerçekten rahatsız ediyordu.

"Bilmiyorum… Sanki-" derken karnına saplanan dalla lafı yarım kaldı. Ağzına kanlar dolarken Jim bağırıp yanına koştu. Dallar Alan'ın tüm bedenini kaplamıştı, Jim silahını çıkarıp ateş etmek istedi ancak Alan'ı da vurmaktan korkuyordu.

"Sanki tuzağa düşüyor gibi mi?" diyerek Kent ortaya çıktı.

Wildcat onu görünce dövüş pozisyonu aldı. "Sen! Gel ve adam gibi dövüş!"

Kent yüzünü buruşturdu. "Hiç sanmıyorum." dedi ve tek hamleyle bir dalı Ted'in kalbine savurdu. Ardından usulca Ted'in cansız bedenine baktı. "Ve senin için hiç zamanım yok pisicik."

"Ted!" Jim silahını sinirle Kent'e doğrultup ateşledi ancak kurşun üzerinden sekip yere düştü.

Kent önce kurşuna sonra başlığını çıkarıp ona baktı. "Gerçekten mi, Jim? Yapabileceğinin hepsi bu mu?"

-

"Bundan nefret ediyorum." diyerek Wesley dizlerini kendine çekti. Kendine geldiğinden beri ona zayıf gibi davranıyorlar, şimdi de onu daha önce kaçıran adama emanet etmişlerdi.

"Daha sessiz nefret etmek ister misin? Yerimizi bulacaklar." diyerek Charles koridora baktı. Hooty'nin şimdiye dönmüş olması gerekiyordu.

Wesley gömleğinin kanlı kenarlarına baktı. Kendine geldiğinde üzerini değiştirecek zaman olmamıştı. Hala diğer kötü ikizinin kontrolündeyken yaptığı şeyleri parça parça görüyor ve gittikçe kötüye gidiyorlardı. Wesley bunu rüyalarıyla alakasını düşündü, diğerlerine de aynısı oluyor muydu yoksa sorun kendisinde miydi? "O aptal kuş büyük ihtimalle yakalandı." dedi bıkkın bir şekilde.

Charles ona baktı. Yüzü sinirle bağırıp onu dövmeye başlayacak gibiydi ancak bir şey demedi. Sessizce yanına oturup duvara yaslandı. "Özür dilerim."

"Ne?" Charles'ın sesi kısık ve yorgun geliyordu. Wesley bunu beklememişti.

"Seni ve arkadaşlarına olanlar için özür dilerim. Hepsi bizim hatamız."

Wesley bir şey demesi gerektiğini biliyordu ancak içinden gelmiyordu. Charles dediklerinde haklıydı, eğer onlar olmasaydı başlarına asla böyle bir şey gelmeyecekti. Wesley onu affedemiyordu. O sırada baykuş kanatlarını çırparak geldi. İkisi de heyecanla ayağa kalktılar. Hooty yalnız değildi, yanında dev bir oğlan duruyordu.

visitors | jsaWhere stories live. Discover now