1.Bölüm "Gözler" (Düzenlendi.)

20.7K 689 119
                                    


[Kahraman Deniz - Son Durağın]

"Hazan, çamaşırları benim yerime toplar mısın annem? Belim çok ağrıyor, kalkacak halim yok hiç." Annemin salondan seslenişi ile kuruladığım son tabağı da dolaba yerleştirdim. Yaş ilerledikçe dirençsiz düşen bedeni bugün de ağrısını dile getiriyordu anlaşılan. Islak elimle boynumu ovalayıp serinlemeye çalıştım. Cehennemdeymiş ve yanıyormuş gibi hissediyordum. Öyle ki yazın tam ortasında olmamızla birlikte İzmir'in yazı da hiç çekilmiyordu.

"Hazan!" diye tekrardan seslenen annemle kendime gelip "Tamam anne, toplayacağım şimdi." diye bağırdım. Mutfaktan çıkıp salonun içerisinde, kapı ile ayrılmış olan balkona yürümeye başladım. Buram buram yer temizleyici kokan evin kokusunu içime çektim. Bir işi yaptıktan sonra o işin sonucunu görmeyi ve sonrasında izlemeyi seviyordum. Bu garip gelebilirdi ama çektiğim cefanın sefası olarak yorumladığım bu durumun hissi güzeldi. Ve bunun verdiği huzur da güzellikle birebirdi.

Televizyonun karşısındaki koltukta hararetli bir şekilde Müge Anlı izleyen annemi es geçip balkona girdim. Kenarda duran çamaşır sepetini alıp teker teker ipten aldığım çamaşırları içine atmaya başladım. Çamaşırlardan arınan balkon, eşsiz mahallemin manzarasını gözler önüne serdi. Dışarının cıvıl cıvıl sesi evimizin içine dolarken gülümsedim.

Bana göre İzmir'in en güzel ve en neşe dolu mahallesinde yaşıyordum. Bir mahalle gibi değil, aile gibi hissettiren bu mahallede tek çocuk gibi değil bir sürü kardeşim, ağabeyim ve ablam varmış gibi hissediyordum. Babam, babamın babası ve onun babası da bu mahallede doğup büyümüştü. Bir şekilde hayatım bu mahalleye bağlıydı.

"Kız, selam sabahı kestik de benim mi haberim yok?" Kulağıma dolan sesle bedenimi karşı eve doğru çevirdim. Balkondaki arkadaşıma doğru baktım, Seray'a. Doğduğumdan beri yanımda olan, adımımı onsuz atmadığım arkadaşımdı o. Dostumdu. Kurduğu iğneleyici cümleye tezat yüzünde duran kocaman dostane gülümseme ile bana bakıyorken uzun zamandır görüşmediğimiz için özlediğimi fark ettim. Benim de yüzümde küçük bir gülümseme oluştu.

"Derslerimin bu dönem çok yoğun olduğunu biliyorsun, Seray. Kafamı kaşıyacak vakit bulamıyorum inan bana. Yazamadım sana da doğru düzgün, kusura bakma." Gerçekten öyleydi. Hemşirelik bölümü son senemdeydim ve hazırlık zamanında bile bu kadar zorlandığımı hatırlamıyordum. Açıklamam tatmin edici gelmiş olacak ki göz kırptı. Hoş, biz böyle şeyleri sorun eden arkadaşlar değildik. Bizimki aramızda laf olsun diyeydi.

"Belli belli Hazan Hanım. Öyle meşgulsünüz ki gözünüzün önündeki güzelliği bile göremiyorsunuz. Ah ne kaçırılmaması gereken, muhteşem bir manzara." Sonlara doğru uzaklara doğru dalan bir baba edasıyla kollarını göğsünde birleştirirken kaş göz yapmaya başladı. Bir şeyleri göstermeye çalışırken oluşan hali beni gülümsetirken baktığı yere baktım bende.

Gülüşüm yüzümden ayrılırken avuçlarımın arasında tuttuğum çamaşır sepetini daha sıkı kavradım. Kulağımın içine dolan boğuk sesler birer birer silinirken geriye ben ve o kalmıştık sadece. Çocuklarla top oynarken attığı kahkahaları saklayabilseydim, hiç düşünmeden yapardım. Onu benden başka kimse duymasın, görmesin isterdim.

Terden sırtına yapışmış beyaz tişörtü çekiştirirken ayağındaki topu her sektirdiğinde sarımsı saç tutamı alnına düşüyordu. Saçlarına değmek için bekleyen parmak uçlarım sızlarken yutkundum. Kalbim onu her gördüğümde boğazımdaymış gibi atmaya başlıyordu. Sanki tekrar değil, hep ilkmiş gibi hissettiriyordu.

Ilgaz Aksoy. Yedi yıldır aşkının esirine düştüğüm adamdı. Onu daha toyken, sevgi nedir bilmezken içimde büyütmeye başlamıştım. Büyümüştüm, adını koyduğum hislerim de benimle birlikte büyürken genç bir kadın olmuştum. Genç bir kadınken aşık olmuştum Ilgaz'a. Yaşım büyümüştü, hislerim büyümüştü, içimde büyüttüğüm Ilgaz ise koskoca adam olmuştu ama ben onun karşısında hep küçücük kalmıştım.

HAZAN VAKTİWhere stories live. Discover now