17. Bölüm

8 3 0
                                    


Biliyorum, biliyorum, biraz fazla gecikti ama geç olsun da güç olmasın diyelim biz :)
İyi okumalar♡

-İki yıl sonra-

Gözlerim kısılmış ve beynimdeki düşüncelere yetişmeye çalışırcasına önümdeki satranç taşlarının her birinin arasında gidip gelirken nabzım hızlanmıştı.

Alnımdan süzülen bir damla teri sildim ve yutkundum, daha da çok odaklanmaya başladım.

Bir şeyler olmalı... Bir yol...

Ve nihayet o yolu yakaladığımda yüzümde gururlu bir gülümseme oluşmaya başladı, ardından gözlerimi Lee'nin gözlerine çıkardım.

"Fil A2'ye," dedim gözlerimi gözlerine sabitleyerek.
Fili A2'ye yerleştirirken çıkan tok sesle birlikte tok sesim odada yankılanmıştı.

"Şah ve mat."

Beynimde neon ışıklarla yazılmış "İyi iş!" yazısı yanıp sönerken sonunda başarmış olmanın verdiği mutlulukla gülümsemem hâlâ canlılığını koruyordu. Lee'nin yüzündeki her mimiği izlemek bana sonsuz bir zevk veriyordu, o şaşkınlıktan tarif edilemez bir zevk alıyordum.

Evet, az önce birlikte oynadığımız her maçı kaybettiğim Lee'yi yenmiştim.
"Ben kazandığıma göre..." dedim koltukta geriye yaslanarak.

"Plan B'yi uyguluyoruz."

*

Sabah gözlerimi açtığımda yanımdaki bedenin sıcaklığını hissederek gülümsedim, ardından biraz gerinerek başımı yastıkta sağa çevirdim.

"Yakalandın," dedim kıkırdayarak. "Beni mi izliyordun?"
Uyku mahmurluğuyla gözlerini ovuşturan Seth, "Günaydın, sevgilim." dedi gülümseyerek. "Ve evet, sanırım yakalandım."

Gülümsediğimde Seth dudaklarıma bir öpücük kondurdu, dudaklarımız ayrıldığında ise kızararak gülümsedim.

Ah, tam bir aptal aşık olmuştum sanırım.

Aşık olmadığını ikimiz de biliyoruz.
Yutkundum ve gözlerimi kırpıştırdım.

Seth'ten etkileniyordum, birbirimizi çeken iki mıknatıs gibiydik. İki yıldır düştüğüm her an kalkmam için uzattığı elleri, tükendiğim her an başımı yaslayıp gözyaşlarımı akıttığım omzuyla yanımdaydı.

O aşk romanlarındaki gibi ayaklarımı yerden kesmiyordu belki, sesini duyunca nabzım hızlanmıyor, onu görünce tüm dünyayı unutmuyordum veya gülüşüyle karlı bir havayı ilkbahara çeviremiyordu belki. Ama o hep yanımdaydı, her zayıf anımda, her ayağa kalktığımda ve tekrar düştüğümde... O hep oradaydı işte, kollarının arasında güvende ve huzurluydum. Aynı zamanda büyük bir tensel çekimimizin de olduğu yadsınamayacak bir gerçekti.

Zaten o romanlardaki aşkın beni bulma ihtimali yüzde kaçtı ki? Ben o kadar da talihli değildim. Seth'e aşık değildim belki, ama onu seviyordum. Ona kendimden çok değer veriyor, sonsuz bir güven duyuyordum.

Benim aşık olmaya ihtiyacım yoktu, Seth bana hayat yolculuğunda bir yol arkadaşıydı.
Ve biliyorum, bencilce, ama o bana aşıktı.

Seth beni kendine doğru çekti ve başını göğsüme yaslayarak bana sarıldı, ben de ona sarıldıktan sonra gülümseyip gözlerimi kapattım.

"Kalkmamız gerek, biliyorsun değil mi?" dedim gözlerim hâlâ kapalıyken.
Seth bir homurtu çıkardıktan sonra bana biraz daha sarıldı.

"Bugün büyük gün, Seth. Tüm günü yatakta geçiremeyiz." dedim, eh, tüm günü yatakta geçirmek çok daha iyi bir seçenekti ama buna mecburduk.

SpotlightWhere stories live. Discover now