23. Gri

1.5K 125 81
                                    


Selamın Aleyküm,
nasılsınız?

İyi okumalar ve yorumlar dilerim <33

Uzunca esneyip boynumu sağa sola hareket ettirirken almayı unuttuğum anahtarlarımdan dolayı zile bastım. Cuma günü öğlen başlayan derslerimden dolayı uzun bir uyku sefası planlarım varken Dicle'nin kısa süreliğine Ankara'ya gidecek olmasıyla bunlar son bulmuştu. Neymiş efendim, gitmeden önce beraber kahvaltı yapmalıymışız. Demiyor ki, sensiz bir hafta zor geçecek benim için.

Kısa süren bekleyişim ile kapı aralandığında ayakkabılarımı ayağımdan çıkarırken yüzüme alaycı bir edayla bakan abime kaydı bakışlarım. Ne diye kapıda dikiliyordu?

'Hayırdır.' dercesine kaş göz yapıp karşısında durduğumda kaşları havalanmış, gülüşü yayılmıştı. "Abi sözü dinlediğinden mutluyum sadece, köle İzzettin!"

Memnun bir ifadeyle söylenip geçmem için kenara çekildiğinde, "Köle İsaura değil miydi o? İzzettin ne, Anadolu sürümü geldi de benim mi haberim yok?" diyerek sitemde bulunmuş, içeri girmiştim, ki ensemi kavrayan parmaklarla irkildim.

"Şu sıralar fark ettim de birilerinin dili epey açılmış. Acaba yürek mi yedin?" savurduğu tehditle duraksarken abimin bir anlık bile olsun kekoluğa yatkın bir havası olduğunu geçirmiştim içimden. Belki bunun nedeni birkaç yılda olsa Ankara'da zaman geçirmesidir. O nedenle, doktor ayağına elit takıldığına bakmamanızı arz ederim. Yapmacık bir şekilde kahkaha atıp bedenimi ona çevirdim.

"Gün geçtikçe içindeki sadist uyanıyor abi, farkında mısın? Ya da dur, hanzo mu demeliydim?" hayret eden konuşmam biter bitmez gülümserken kafama vurup, "Hadi lan oradan." demişti bıyık altından sırıtarak. "Biliyorum kıyamıyorsun biricik kardeşine." şımarık bir edayla böbürlenirken kaşları çatılmış, etrafını yoklamıştı. "Biricik?" deyip bilmemezliğe vurduğunda göz devirip oturma odasına ilerleyecekken burnuma gelen kokuyla duraksadım. Yanık bir koku değil mi lan bu?

"Ne kokuyor-"dememe kalmadan, "Hay...!"diye söylenen Dicle hızla mutfağa koştuğunda arkasından gitmiştim.

Aceleci bir şekilde fırını kapatan abim kapağını açtığında çıkan sıcak dumanla geri çekilirken dumanı dağıtmak adına elimi sallamıştım. "Gitti güzelim patatesler." mırıltıyla yakınan Dicle ile içime oturan hüzünle yanmış patateslere baktım.

"Becerikliliğin sağ olsun bugün de ziyan oldu yemek. Allah bir yerden alıp diğer yerden veriyorsa demek ki." imalı sözlerimle bakışları beni bulan abim 46'lık raporu olan bir deli gibi ürkütücü bir şekilde sırıtırken gülüşüm kısa sürmüştü. "Anlaşılan 'biricik' kardeşim yanmış patates yemek için can atıyor." Evet can yoldaşlarım, sıçmıştım!

"Taş, kağıt, makas!" heyecanla ağzımdan çıkan kelimelerimle son kalan böreğin kimin yiyeceğini belirlemek için bu yöntemi uygulamaya karar versek de abim tarafından kandırılmış bulunmaktaydım. Ben iki elimle taş, kağıt makas yapma derdindeyken o sakinlikle böreği alıp bir ısırık almıştı. Memnun olmayan bakışlarım tüm yüzüme yayılırken bana zafer edasıyla karşılık verip sırıtarak çayından bir yudum almasıyla yüzünü buruşturmuştu.

Ufak bir not, abim çayını şekersiz içerdi ve ne hikmetse şeker girmişti çayına.

"Uzun zamandır yürüttüğün, 'çay sevmekti, şeker sevilmek ama bizim gibi garibanlar çayı şekersiz içerdi' felsefen bugün sona ermiş bulunmaktadır." ciddiyetle yaptığım bilgilendirmeme eş zamanlı alaycı gözlerimin hedefi olurken 'hay felsefene sokayım' der gibi bir ifadeyle baktığında öne doğru gelmişti.

ABİS [bxb]Место, где живут истории. Откройте их для себя