Tam o anda soğuk bir zemine sırt üstü yapıştı Harry. Hemen bir saniye sonra, üstüne çakılan sıcak bir beden hissetti.

Başları dönerek, yara bere içinde, baştan aşağı kumla kaplı, birbirlerinden ayrıldılar. Ashley Hızla Harry'nin üstünden çekilip ayağa kalktı. Kendisi Harry'ye kıyasla daha iyi görünüyordu -belkide soğuk zemine değil onun üstüne iniş yaptığı içindi bu- elini uzatıp kafasını ovan Harry'nin ayağa kalkmasına yardım etti.

Harry uzatılan eli tutup ayağa kalktığında "İyi misin?" diye mırıldandı.

Ashley başını sallayarak "Ben iyiyim, ya sen?" diye sordu.

Harry başını salladı.

"Ne oldu öyle, niye koştun?"

"Bilmiyorum." Diye fısıldadı Ashley. "Ben – sen yanlış söyledin, seni geri çekmek istemiştim. Yanlışlıkla oldu.."

"Tamam tamam, sorun değil."

Yakınlarındaki cam bir muhafazada bir yastık üzerinde kurumuş bir el, kan lekeli bir iskambil destesi ve onlara dik dik bakan bir cam göz duruyordu. Kötülük saçan maskeler duvarlardan aşağı pis pis bakıyordu, tezgâh üzerinde çeşit çeşit insan kemiği vardı, tavandan ise paslı, sivri uçlu aletler sarkıyordu. Ve gördükleri karanlık, dar sokak da kesinlikle Diagon Yolu değildi.

"Çıkalım buradan," dedi Harry yavaşça.

Ama daha onlar üç adım bile ilerleyememişken, Ashley vitrinin öbür yanındaki iki kişiyi gördü. Hızla Harry'nin hala tuttuğu elini çekiştirip gelenleri işaret etti. 

Gelenlerden bir tanesi, Harry'nin kuma ve pisliğe bulanmış ve kırık bir gözlük takmış haldeyken görünmek isteyeceği son kişiydi; Draco Malfoy. Ashley'nin onun hemen arkasından gelen adamı tanıması ise sadece saniyeler sürmüştü. Aynı sivri solgun yüz, aynı kurşuni gözler ve aynı platin sarısı saçlar; Lucius Malfoy. 

Harry aceleyle etrafı kolaçan etti. Sonra bakışlarını aniden bir yerde durdurdu, Ashley'nin elini hızla çekiltirip sol yanlarındaki siyah -korkunç derecede tabuta benzeyen- dolabı işaret etti. Birlikte ok gibi fırlayarak içine dalıp kapılarını çektiler, Harry dışarıyı gözetleyebilmek için küçücük bir aralık bıraktı. Birkaç saniye sonra zil çaldı ve iki Malfoy dükkana girdi. 

Lucius Malfoy sergilenen şeylere tembel tembel bakarak dükkanı geçti ve tezgahtaki zili çaldı. Sonra oğluna dönüp, "Hiçbir şeye dokunma, Draco." dedi.

Cam göze elini uzatmış olan Draco, "Bana bir armağan alacağını sanıyordum." diye cevap verdi. 

Babası parmaklarıyla tezgah üzerinde trampet çalarak, "Sana bir yarış süpürgesi alacağımı söyledim." dedi sakince, ama dingin sesinin içinde bir ciddiyet ve sinir gizliydi. 

"Bina takımında olmadıktan sonra ne anlamı var bunun?" Draco'nun huysuz ve  somurtkan bir hali vardı. "Harry Potter'a geçen yıl bir Nimbus İkibin alındı. Gryffindor'da oynasın diye Dumbledore özel izin verdi. O kadar iyi bile değil. Sadece meşhur olduğu için... Alnında aptal bir yara izi olduğu için meşhur..."

Draco kafatası dolu bir rafı incelemek için eğildi. "Herkes onun çok akıllı olduğunu düşünüyor. Herkes onu seviyor, yara izi ve süpürgesiyle harika Potter..." 

Sessiz ama derin bir nefes aldı, içinde öfke olduğu gayet barizdi ama Ashley bir  şey daha hissetti; Kıskançlık.

Mr Malfoy oğlunu susturmak ister gibi bir bakış attı. "Bana bunu on kereden fazla anlattın, Draco. Seni uyarıyorum. Harry Potter'dan hoşlanmıyor görünmek hiç de... Tedbirli bir davranış değil. Hele bizim cinsimizin çoğu ona Karanlık Lord'un yok olmasını sağlayan kahraman gözüyle bakarken - ah, Mr Borgin..."

Yıldızın Dileği || Harry PotterWhere stories live. Discover now