2.bölüm

177 121 26
                                    


Hayatımız bize sunulan bir ödüldür aslında, değil mi? Peki ya bir insana ödül verilirken o insanın mutlu olması gerekmez mi? Öyleyse neden geleceğimden ya da hayatımdan mutluluk duymuyorum?

Farkındasın değil mi Hazal? Hayatından pek de memnun değilsin, yani rutine alışmışsın fakat sağlığını her zaman ön planda tutuyorsun. Madem hayatından memnun değilsin o zaman yaşaman için ya da sağlıklı olabilmek için neden bu kadar çaba sarfediyorsun?

Yaşamak istiyormuyum belki bilmiyorum ama bildiğim tek birşey varsa o da yaşamayı hissetmek. Belki kalp atışımı duyarak hissederim yaşamayı, ya da şu an yaptığım gibi karda yürürken ayak seslerimden bilirim yaşadığımı. Yürüyebiliyorsam koşabilirimde. Değil mi?

Psikiyatra giderken kendi kendine sorduğum bu soruların sonu yine çıkamaz sokağa çıkıyordu. Her zaman olduğu gibi.

Kendime neden bu soruları bile sorduğumu bilmediğim düşüncelerimle berber sonunda soluğu psikiyatr'da aldım. Elime tutuşturulmuş olan doktor kartıyla beraber isme bakarken aynı zamanda içerideki hastanın da çıkmasını beklemeye başladım.
İçerideki hasta çıktı! Sıra bende.. Bir psikiyatra gitmeyi her ne kadar istemesemde yine de içimde ufak da olsa bir heyecan ya da gerginlik yok değil. Kapıyı tıklatmamım ardından içeriden duyduğum " Buyrun" sesiyle beraber içeriye girdim.

İçeriye girerken doktora hafif bir tebessüm ediyordum ki bu doktorun iki gün önce okulda tartıştığım hoca olduğunu anladım. Kaşlarımın istemsiz bir şekilde çatıldığının farkındayım.
Doktor masasının önünde hasta koltuğuna otururken düşünüyorum da beni hatırladı mı acaba? Sanırım hatırlamadı, yani bilemiyorum şu an ama söylemem gerekir mi pek sanmıyorum. En iyisi hiç tanımamışım gibi - ki zaten tanımıyorum sadece o gün ilk kez dersimize girdi ve ufak bir tartıştık o kadar - davranmak olacak.

Düşüncelerin arasında sıyrılırken doktoru ve masasını incelemeye koyuldum. Hafif sakallı, gözlüklü ve üzerinde asil duran siyah gömlekle karşımda benimle bir göz teması bile kurmadan hemen önünde duran siyah defteri açmaya yelteniyor. Hazal! Dur be kızım. Adam ona baktığının farkında! Nereye baksam acaba? Oyalanmak için başka bir şey bulmam lazım heh!buldum. Masasında adı yazıyor ; Semih SAYGINER. Oha ya adam kendisini ne kadar seviyorsa artık yaldızlarla süslenmiş,parlak parlak gözüme çarpıyor resmen. Kendini beğenmiş!

Doktor sonunda hafif bir nefes alışından sonra konuşmaya başladı;
- Nasılsın Hazal?
Elinde tuttuğu siyah kalemle defterine bişeyler yazarken sorduğu soruyu bende onu izlerken cevapladım;
- İyiyim. Siz nasılsınız?
- Elhamdülillah.
Bu cevabı beklemiyordum açıkçası. Şaşırmadım diyemem. Ne zamandan beridir birisinin ağzından "Elhamdülillah" dediğini duydum, hatırlamıyorum bile. Tuhaf geldi.

Cevabı verdikten sonra deftere yazmayı bırakıp hafif bir bakış attıktan sonra ellerini birleştirip göz temasından kaçınarak konuşmasına devam etti.
- Hazal ilk seansımızda seninle tanışmak isterim. Biraz kendinden ve genel olarak hayatından bahsedermisin?

- Peki. Ben Hazal AKSU. 23 yaşındayım. Edebiyat fakültesi 3.sınıf öğrencisiyim. Bu kadar yeterli sanırım.

- Elbette,şimdilik yeterli. Hazal ben sana bir soru soracağım. Ee hastanedeki bazı arkadaşlar bana senin sağlığına düşkün olduğundan bahsettiler. Doğru mu?

Al işte! Konu hastalık hastalığıma geldi. Ufff bir iki oyalananıp gidicektim ne güzel. Şimdi dökül bakalım Hazal.

-Hayır. Ben sağlığıma düşkün değilim. Sadece, onlar ihmalsizler. Hem insanın kendi sağlığını düşünmesi normal bişey.

merhem Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin