1.bölüm

334 148 122
                                    

*Geçmişimiz bize bir ceza gibi gelebilir ama geleceğimiz bize sunulan bir ödüldür *

- Hazal Hanım bakın lütfen, hiçbir rahatsızlığınız yok, gayet iyisiniz.

- Hayır! Kesin tansiyonum düştü. Zaten gözümün önünde kararıyor. Bayılıcam galiba.

- Hazal Hanım! Tansiyonunuz da gayet iyi. Daha fazla hem beni hem de hastaneyi meşgul etmeyin.

Sedat doktor odasından çıkmam için kapısını açtığında kovulduğumu anlamıştım ama ısrarla hasta olduğumu anlatmaya devam ettim.

- Hayır hayır! Ben kötüyüm diyorum siz inanmıyorsunuz. O gıcık hoca yüzünden böyle oldum. Bu sefer gerçekten kötüyüm.

Sedat doktor odadan çıkmayacağımı anlamış olmalı ki hemşirelerle birlikte beni zorla odadan çıkartırken halen dahi aynı sözleri söylemeye devam ediyordum.

Oh ne güzel ya ben hastayım bayılıcam diyorum beni kapı dışarı ediyorlar. Hepsi aynı sorumsuzlar, ilgisizler.

Hastane kapısından dışarıya doğru çıkarken doktorlara resmen sövüyordum ki Sedat Bey'in bana seslendiğini duydum ve hemen bir iki adım geri döndüm.

- Hazal Hanım. Lütfen bu kartı alın. Ve inanın artık siz hastalık hastasısınız.

- Tamam işte o da bir hastalıktır sonuçta. Tedavi etsenize beni. Ayrıca bu sefer EKG çekmediniz ya kalp atışlarım düzensizse!

Sedat Bey'i çok sinirlendirdiğim her halinden belliydi ama bu benim hoşuma gidiyordu çünkü benim hasta olduğuma hiçbir zaman inanmadı.

- Hazal Hanım! Tam da dediğiniz üzere hastalık hastası olan insanlar da tedavi edilmelidir. Ve bunun yolu tam da buradan geçiyor.
 
Sedat Bey elindeki psikiyatr kartını uzatınca yılmış bir ifadeyle ona baktığımı farketti. Bu kaçıncı bana kart uzatması! Bu adamda unutkanlık falan mı başladı acaba almayacağımı bildiği halde halen daha gitmem için ısrar ediyor.

Ben böyle düşünürken ne zaman yanımıza bu kadar yaklaştığını farketmediğim Asiye doktorun elinden hızla kartı alıp konuşmaya başladı.

- Bu kartın bende durması daha uygun olur Sedat Bey. Merak etmeyin bu sefer gidecek.

- Sizin gelmeniz daha iyi oldu Asiye Hanım. Lütfen ikna edin.

Doktor bana kısa bir bakış atıp " iyi günler" dedi ve gitti.

Asiye bana hala gözlerini büyüterek bakarken bende ona kararlı bir şekilde bakıyordum. Sonunda yenilen Asiye olmuştu ki konuşmaya başlarken bir yandan da onun odasına doğru ilerliyorduk.

- Hazal yine ne oldu Allah aşkına? Bu kaçıncı be kzıım.

- Yok bir şey! Okulda bir hocayla derstte tartıştım o kadar. Tansiyonum düştü o yüzden geldim.

- Hayret. Sen bir hocayla tartışmazdın ama ne oldu?

- Haklıydım çünkü. Haklı olmasam bu kadar diretmezdim. Sonra da işte hastaneye geldim.

  Asiyenin odasına geçip hasta koltuğuna oturduğumda o da karşıma geçti ve elindeki kartı bana uzatarak gayet sakin bir şekilde konuşmaya başladı.

- Hazal, bu doktora git tamam mı?

- Hayır, gitmicem.

- Of! Hazal hala aynı şekilde diretiyorsun. İnat etme işte. Gidiceksin!

Hayır dercesine kafamı iki yana salladım.

- Hazal. Bak bende bir psikiyatristim. Seninle burada tanıştık kızım. İki yıl oldu ya anlatsaydın bana anlatabilirdin derdini. Bunu bilecek kafar tanıdım seni. Ama belki tanımadığın birisine içini açman senin için daha uygun olur. E bu doktoruda tanımıyorsun. Bu doktora mutlaka gitmelisin. Yoksa seninle uzun süre küs kalırım.

Asiye bu sefer çok kararlı ve maalesefki haklı konuşmuştu. Hazal kız psikiytr, tabi haklı olucak. Yalnız, kızım hastalık hastası olarak en yakın arkadaşının bir psikiyatr olması dışında bir sorun yok galiba.

Ufak bir gülümsemenin ardından maalesefki kartı alıp cebime koyacaktım ki Asiye randevu almak için elimden alıp hemen iki gün sonrasına randevu aldı.

Galip geldiğinin farkında olarak yüzü gülüyordu.

- Asiye ben acıktım. Senin hastan yoksa gidelim mi yemek yemeğe?

- Hastam yok ama saat dördü geçiyor. Ben ikindi namazını kılıyım sonra eve geçip yeriz inşallah. Annem bugün pilav - nohut yapıcam diyordu hem seversin sen.

- Ooo Şükran teyzem yaparsa yemezemiyim. Hadi namazını kılda gidelim bir an önce.

    Asiye namazını kıldıktan sonra onların evine yemek yemeğe gittim ve biraz sohbetten sonra evime döndüm.
Şimdi balkonda öyle durmuş düşünüyorum da Asiyegilden geleli tam beş saat olmuş ve ben bu saatler içerisinde neye elimi atsam kafa doluluğundan hiç bir şeyi  beceremiyorum. Ne ders notu alabiliyorum ne de film izleyebiliyorum. Ne düşündüğümü dahi bilmediğim bu doluluk ve iç sıkıntı ne zamandan beridir bende var, farkında bile değilim. Hatırlamıyorum. Asiyenin yanında,Şükran teyze ve İbrahim amcanın yanında da böyle hissetmiyorum. Onlar bu doluluğu sadece meşgul ediyorlar ama yalnız kalınca karamsarlık duygusu beni anında sarıyor.

  Şu an ise balkonda durmuş kahvemi içiyorum. Yine içimde bir karamsarlık var ve açıkçası doktora gitme mevzusunu düşünmüyor değilim. İlk kez gideceğim, ki pek Bi faydasını göreceğimi sanmıyorum ama artık Asiyeyi de üzmek istemiyorum. Onun için gideceğim.

  Farketmeden soğumaya yüz tutmuş olan kahvemin de son yudumlarını içerken yatak odama doğru ilerledim ve kupayı masanın üzerine koydum. Daha önceden pijamalarımı giydiğim için rahatlıkla yatağıma uzandım ve düz bir pozisyonda öylece durup tavanı izledim. Bu sebebini bilmediğim huzursuzluk bende sicim gibi gözyaşından başka bir şey vaadetmiyordu. Gözlerimden ağır ağır akan yaşlar kulağıma kadar geldiğinde silmek için uğraşmadım bile.
  Uyumadan önce hatırladığın son zamanlarda dinlediğim şarkının sözleriydi ;

Eskiye dalıyor gözüm, dalmasında ne yapsın?
Bugün günlerden o gün, sanki döndün hayattasın..

merhem Where stories live. Discover now