9- MORLUKLAR

9.5K 1.2K 1.4K
                                    

Erhan&Asef özel... 🎨

Erhan: Baksana

Erhan: Makyaj yapmayı biliyor musun?

Asef: Noldu işe mi çıkacaksın?

Erhan: Çarparım ağzına

Erhan: Makyaj oluyor herhalde onlar bilmiyorum şu yüze bir şey sürülüyor ya

Asef: Krem mi?

Erhan: Lan yok böyle ten renginde

Asef: Fondöten

Erhan: Ondan herhalde

Erhan: Var mı öyle bir şeyler?

Asef: Aşkım ben makyaj yapmıyorum daha sabah sakallarımı kestim

Erhan: Sen köse değil miydin ya?

Asef: Hayır 😠

Asef: Sadece sakal sevmiyorum ve sürekli tıraş ediyorum.

Erhan: Yıllar sonra öğrendim bunu teşekkür ederim

Asef: Ne yapacaksın fondöteni

Erhan: Yüzümdeki morlukları kapatmam lazım

Erhan: Bugün Oğuz'un yanına gideceğim

Asef yazıyor...

Asef yazıyor...

Asef: Bunun için sana yardım etmem

Erhan: Bebeğim, lütfen

Asef: Tamam

Asef: Atölyeden çıktım eve geçeceğim yolda alırım

Erhan: Ölürüm sana

Erhan: Tamam

Asef: Tenlerimiz uyumlu herhalde görevliye sorarsam ona göre verir

Erhan: De ki morluk kapatıcı bir şey

Asef: Tamam.

Erhan: Hadi bebeğim

***

"Aslında ben kendi boyalarımla da bunu yapabilirdim." dedi Asef dikkatlice yüzündeki kremi yayarken.

"Yavrum hadi hızlı, dalga geçmeden yap şunu." 

"Şu odayı havalandır Erhan, vallahi bu sefer itliğine demiyorum. Boğulacak gibi oluyorum." dediğinde Erhan derin bir nefes aldı.

"Olmaz."

Asef sinirle morluğa biraz bastırdığında yüzü buruştu. Ama sesini çıkarmadı, bir şey derse mızmızlanıp tamamlamadan gideceğini biliyordu. Sessizce bitirmesini bekledi. Zaten bir gözünün altında bir de çenesinin ufak bir köşesinde morluk vardı.

"Çocuk sana bu halde gelme diyorsa neden hâlâ dövüşüyorsun?"

"Sinirimi atmam lazım, size mi patlayayım?" dediğinde Asef omuz silkti.

"Bana kıyamıyorsun zaten." doğru, şu sıralar ona kıyamıyordu.

Asef en sonunda işini bitirdiğinde biraz geri çekilip eserine baktı.

"Mükemmel oldu, seni yeniden yarattım." Erhan gülümsedi.

Sünger olan elini kaldırdı ve nazikçe ters çevirip damarları görünen bileğinden öptü.

"Teşekkür ederim." dedi bileğini bırakırken.

Asef önündeki malzemelere uzandı ve toparlarken "Rica ederim." diye mırıldandı. İkisi birlikte ayağa kalktı, Asef aldığı şeyleri komodinin üzerine bıraktı.

"Şimdi mi gideceksin?" diye sorduğunda Erhan üzerini düzeltirken kafasını salladı.

"Evet."

"İyi." dedi, Erhan uzanıp yanağından öptü ve geri çekildi.

"Hadi yürü, çıkalım yukarı."

İkisi beraber yukarı çıkarken Asef lavaboya elini yıkamaya gitti. Erhan ise büyük adımlarla kapıya ulaştı ve onu görmek için sabırsızlanarak yola koyuldu.

Turgay'ın arabasına binip onun çalıştığı kafeye vardığında bu sefer kafenin biraz gerisinden araba ile durdu. Burada olduğunu fark edebilirdi.

Gözlerini kafenin içine diktiğinde Oğuz'un yine bir tatlı hazırladığını gördü. Muhtemelen waffle yapıyordu ama bir koyup iki yiyordu neredeyse.

Waffle soslarını dikkatle sıkıp ardından tabağı tepsiye koydu ve garsona uzattı. Önündeki kalabalık azalırken kolundaki saate baktı, ardından ağacın önüne. Hafiften kaşları çatılır gibi oldu ama gözleriyle etrafı tarayıp arabayı bulduğunda birkaç saniye baktı. Geldiğini anlamıştı ama arabanın içinde gördüğüne emin değildi. Oğuz yanındaki çocuğa eğilip bir şeyler söyledi ve ardından telefonunu eline alıp tezgahtan çıktı.

Saniyelerce gözden kaybolurken en sonunda kapıda gözüktü. Kalabalık caddeyi sakince geçip yanına ulaştı ve hiç ikilemeden arabaya bindi.

İçeri dolan orijinal çilek kokusuyla gülümsedi, yapay kokular ile alakası yoktu.

Oğuz vücudunu kendisine çevirip ilk başta yüzüne baktı, herhangi bir morluk var mı diye kontrol ediyordu. Görmediğinde tatmin olmuş bir şekilde geriye yaslandı.

"Nasılsın?" diye sordu Erhan aynı onun gibi vücudunu çevirirken.

"İyiyim, bugün iki müşteri ile kavga ettim. Benimle alakası yoktu ama yanımdaki arkadaşlarıma laf attılar. Neymiş çağırmışlar da bilerek masaya sipariş almaya gitmemişler, aşırı saçma değil mi ya? Biz orada çalışıyoruz onlarca kişinin siparişini alıyoruz zaten. Yani onlara ne gibi bir kinimiz olacak ki yanlarına gitmeyelim, görmezden gelelim öyle değil mi?"

Erhan o konuştukça onu hayranlıkla dinledi.

"Çok seviyorum seni." diye mırıldandı hayali bir alemdeymiş gibi. Oğuz anlatmaya devam edecekken sustu ve yüzüne baktı.

"Sen napıyorsun, nasılsın?" konuyu değiştirmek için sorduğu belliydi.

"İyiyim, evden geldim bugün mekan açık değildi." Oğuz yalancı bir tavırla kaşlarını kaldırdı.

"Evden değil, eski sevgilin ile beraber yaşadığın evden geliyorsun. Eksik söyleme."

"Yakında sevgilim olarak sende o eve geleceksin." Oğuz birkaç saniye duraksadı ardından gülümseyerek geriye yaslandı.

"Mükemmel ortam, geceleri acaba Arda beni boğacak mı düşüncesi ile uyumak. Harika." alayla konuştuğunda Erhan derin bir nefes aldı.

"Merak etme ben seni odadan çıkarmayacağım." bunu sapık anlamda söylediğini anladı karşısındaki çocuk. Tatlı dudakları aralandı.

"Ben, o eve gelmem. Hem zaten daha bir yıla yakın uzak kalmamız lazım." Erhan kaşlarını çattı.

"Yaşadığın yer bok gibi Oğuz, çakal dolu, deli etme insanı." diye bağırdı aniden.

Oğuz büyük bir öfkeyle kendisine baktı ve hafifçe üzerine eğilip işaret parmağını kaldırdı.

"Eğer bir daha bana bağırırsan o ağzını sikerim." dişlerinin arasından konuştu.

"Sen benimkini sikersen ben de seninkini sikerim." Erhan sinirli sinirli cevap verdi yeniden.

"Yok, sen adam olmuyorsun." dedi oturuşunu düzeltip, ardından kapıyı açtı. "Uysal bir insan olana kadar dediğin hiçbir şeyi yapmayacağım."

Arabadan dışarı çıktı ve kapıyı aşırı sert bir şekilde kapattı.

Erhan sesini çıkarmadan arkasında öfke ile baktı.

Aldığı jelibonları veremediği için açıp sinirini yatıştırsın diye tek tek ağzına atıp işinin başına dönen Oğuz'u izledi.

RETROUVAILLES Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ