Korel bize doğru adımlamaya başladığında Tuncer, anlamış gibi omzumdaki kolunu yavaşça indirdi ve benden birkaç adım uzağa gitti. Onun gidişiyle birlikte yanıma ulaşan beden, kimseyi umursamadan tek kolunu belime atıp beni kendine çektiğinde yutkundum.

Önümüzdeki adamların şaşkın bakışları sessiz ortamı gererken boğazımı temizleyip bu havayı dağıtmak istercesine "Acaba süs balığı olsam hangi renk olurdum? Turuncu olmak istemezdim, çok klasik. Mor ve mavi görmüştüm bir ara ama okuduğuma göre onlar çok yemek yiyip şişmanlıyormuş hep, şişman olmak da istemem. Şeffaf balık var mıdır acaba? Kesin çok havalı olurdu. Evet evet, ben şeffaf olmak isterdim!" diye atıldım.

Omzumun yaslandığı beden, bu sözlerim üstüne kısık sesle güldüğünde üst bedeni hafifçe titredi. Elimde olmadan başımı biraz onun omzuna bastırdım, bu sırada az önceki gerginliğinden sıyrılan hava sayesinde Miraç "Ben turuncu olmak isterdim yav, mis gibi klasik işte. Ne gerek var öyle garip garip şeylere?" dedi. Selim başını iki yana sallayıp "Ben şişman olmak isterdim, tüm gün yatardım. Hayata bak." dediğinde Tamer kenardan "Ben kaplumbağa olsam?" diye sordu.

Ben onlara sırıtarak bakarken kulağımın yanında sıcak bir nefes hissettim, tam oraya dönecekken Korel çok kısık çıkan sesiyle "Balıktansa kediye daha çok benziyorsun, ufaklık." dedi.

Bu cümleyle dudaklarımı ıslatıp ona döndüğümde dudağının bir kısmını havalandırmış, gözlerini hafif kısmış şekilde bana baktı. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Kendimi yeni gelin gibi hissediyordum, tek eksiğim altınlar ve "kuzum" diyebileceğim birisiydi!

"Saat dörde geliyor, gitsek mi?"

Birisinin saati uyarmasıyla bakışlarımı siyah harelerden çektim ve başımı sallayıp "Gidelim, altıya kadar meydanda otururuz." dedim. Hepsi aynı anda başını sallayıp ayaklandığında Korel'e yaklaştım. Fısıltıyla "Hepsinin aynı anda hareket etmesi beni ürkütüyor." diye fısıldadım bir sır verir gibi.

Ama vallahi korkunçtu, on tane adam aynı anda aynı şeyleri yapıyordu!

Korel'in dudaklarından bu cümlemle kısık bir gülüş çıkarken belimdeki eli bulunduğu yeri iyice kavradı ve "Herkes kendi arabasıyla gidecek." dedi. Hepsi onu başıyla onayladığında arkasını dönerek -doğal olarak ben de dönmüştüm- büyük adımlarla salonun çıkışına ilerledi. Ona yetişmeye çalışarak hızlı hızlı yürüdüm, birisinin bu adama benim 1,75 olduğumu hatırlatması gerekiyordu!

Salondan çıkarak kapıya ulaştığımızda kapıdaki Malik abiye el salladım. Gülerek bana bir baş selamı verip kapıyı bekletmeden açtığında arkamızdan gelen adamlar kendi arabalarına doğru ilerledi, ben Korel'le gideceğim için onun yanından ayrılmadım. Eliyle beni yönlendirerek en ortadaki arabaya yaklaştı.

O, kapıyı açıp şoför koltuğuna geçtiğinde ben de hemen ön koltuğa geçip yerleştim. Oturduğum gibi kemerimi takarken Korel motoru çalıştırmıştı, gözlerim ona döndü. Bu hareketim refleksti, genelde sadece alışkanlık olduğu için yapıyordum ama şu an gördüğüm manzara aldığım nefesi boğazıma dizdi. Ağzımın içi kururken arabayı hareket ettirmek için odaklanmış adama bakarak "Korel, kemer..." diye fısıldadım.

Anında titremeye başlamış ellerim istemsizce kucağımda yumruk olurken gözlerim takılmamış kemerdeydi. Eğer Korel bunu dediğim saniye kendi kendine bir küfür mırıldanıp kemeri takmamış olsaydı, emindim ki vücudum da titremeye başlayacaktı.

Mafya [bxb] • TamamlandıDär berättelser lever. Upptäck nu