otuz bir

3.7K 354 341
                                    

procurement

Jungkook en son ne zaman bu kadar gergin olduğunu hatırlamıyordu. Sonuçta Jimin ile yeni tanışmış değildi ve bu ilk veya ikinci buluşmaları falan da değildi, resmen onca ay aynı iş yerinde çalışmış defalarca kez birbirlerini çıplak görmüşlerdi. Yine de, Pagoda Apartmanları önünde durmuş randevusunu beklerken, kendisini okulun ateşli popüler oğlanıyla randevuya çıkan inek öğrenci gibi hissediyordu.

Daha da kötüsü 5 dakika oldu, Jimin ortalarda yoktu, 10 dakika oldu yine yoktu. Gergin hissettiğini çaktırmamak için mesaj atmak istememişti, belki de Jimin her zamanki gibi gecikmişti. Jimin'in onu yüzüstü bırakmayacağını bilse de, son dakika fikrini değiştirip randevuyu iptal edecek olmasından korkmuştu. Neyse ki 15 dakika sonunda apartmanından çıkıp kendisine doğru koşan Jimin, enfes bir atıştırmalık gibi gözüküyordu. Jimin hızla adımlarken coşkuyla el sallamıştı ve Jungkook da karşılık olarak el salladı, tam 'hey' diye bağıracaktı ki öksürüğünde boğuldu.

Tanrım ben tam bir eziğim.

Gittikçe yaklaşan Jimin'in, öksüren Jungkook'un görüntüsüyle kaşları çatılmıştı. "Hey!" sırtını patpatladı. "Üzgünüm! Biraz... geciktim." arsızca gülümsedi, "İyi misin??"

Jungkook yüksek ihtimal bir aptal gibi gözüktüğü için utançtan yerin dibine girerken öksürdükçe öksürdü taa ki nihayet boğazını temizleyip konuşana kadar. "Evet. Üzgünüm. Sadece. Gıcık falan tuttu herhalde. Her neyse, hey! Sen..." Jimin'i baştan aşağı süzdü ve Jimin, dudaklarını yaladığını görmüştü. "Sen... h-harika gözüküyorsun Jimin."

Kalp doktoru mükemmel kalçalarını vurgulayan sıkı bir pantolon, köprücük kemiklerini gözler önüne seren saten kumaş siyah bir bluz giymişti. Uzun, sarkık, ince zincirli bir tasma kolye ve bir sürü yüzük takmış, dumanlı bir göz makyajı ve parlatıcı sürdüğü dudaklarıyla şehvet uyandıran seksi bir görünüm yakalamıştı.

"Teşekkürler Jeon. Sen de çok ateşli gözüküyorsun." nesnel bir fikir belirtircesine özgüvenle ve sıradanlıkla söylemişti- Jungkook'un kekelemesinin aksine. Jungkook tükürüğünde boğulup tekrar öksürmeye başladı. Jimin bu halleriyle dalga geçmemeye ve gülümsememeye çalışırken Jungkook'un kendine gelebilmesi için sırtını patpatlayarak yardım etmişti. "Ceketini beğendim."

Jungkook milyonlarca kombin denemesi ardından en sonunda, siyah kot pantolon, siyah tişört, siyah deri cekette karar kılmış, en havalı saatini takmıştı. Siyahlarla kuşanmış iki ateşli güçlü çift gibi gözüküyorlardı. "İyi misin Jeon?"

"E-evet. Üzgünüm. Boğazım... boğazım biraz ağrıyor ve dünden beri öksürüyorum." yalan söylemişti Jungkook. Gerçekten tam bir aptal gibi hissediyordu şu an. Jimin yalnızca başıyla onaylayıp gülümsedi. "Mm pekala. Umarım hasta olmuyorsundur."

"Hayır hayır iyiyim ben. Neyse, hadi gidelim." deyip beklemekte olan taksi kapısını açtı Jungkook. Normalde Jimin'i evinden kendisi almayı planlıyordu fakat Jimin rahat rahat içebilmeleri için taksi tutmayı önermişti. Eve dönüş yolunda araba sürmekle uğraşmak kendisi de istemiyordu zaten. Jungkook'un, Jimin'in ne kadar kendinden geçmeyi planladığı hakkında en ufak bir fikri yoktu fakat Jimin ona, "Yarın ikimizin de vardiyası yok bu yüzden bırak da tadını çıkarta çıkarta eğlenelim, araba sürmekle falan uğraşmayalım. Taksi tutabiliriz." demişti.

Jungkook da el mahkum, taksi tutmuştu.

~

Buonasera, metrekare olarak büyük bir mekan olsa da şirin bir küçük İtalyan bistrosu havasına sahipti. Gangnam'daki pek çok modern, şık restoranın aksine, etkileyici, güzel bir havası vardı. Mekanın sahibi aynı zamanda ana aşçısı, televizyonlarda da sık sık programlara çıkan, ünlü şef Sam Kim'di. Jimin ve şef Sam ahbaplardı çünkü bir keresinde şef Sam'ın servis yaptığı bir etkinlikte Jimin, kendisini bir fanı ve restoranına sık sık uğrayan bir müşterisi olarak tanıtmış, şefin yemeklerine övgüler yağdırmış ve kendisini ne kadar sevdiğinden bahsedip durmuştu.

a Dose of SaltWhere stories live. Discover now