36. Bölüm ~ Hediyeler ~

293 42 21
                                    

Levi çıldırmak üzereydi.

Hastaneye varmalarının üzerinden yaklaşık bir buçk saat geçmişti fakat Hange nin durumu hakkında tek kelime söyleyen yoktu. Önceden bağırış sesleri de geliyordu. Az önce onu deli eden bu sesler de artık duyulmaz olmuştu. Korkuyordu. Hem de çok... Kendini çıkmaz sokakta zombiler tarafından sıkıştırılmış gibi hissediyordu. Hiçbir kaçış yolu yoktu.

Levi kazanmazdı. Daima kaybederdi. Hayatın bu kez de ona ve ailesine acımasız davranmasından korkuyordu. Hange yi bir kez daha kaybetme korkusuyla baş edemezdi. Bu kez değil... Bu kez o kadar güçlü değildi. Hange olmazsa ne yapacağını bilmiyordu. O sonuna kadar ümitle doluyken elinden alınamazdı.

Ayağa kalktı. Içeri girmesi gerekiyordu. En azından son nefesini verirken yanında olmasına izin vermek zorundalardı. Tabii bu girişimine hemen engel olundu.

"Çekil önümden. Yoksa beynini dağıtırım."

"Doğum henüz bitmedi onbaşı, sakin olmak zorundasını-" Onyankopon konuşmayı denedi fakat Levi ın sabır duvarı çoktan çatlamıştı. Adamı sinirle kenara itti. Bu kez Yelena ve Armin denemeye çalıştılar fakat Levi ikisini de gönderdiği bakışla susturdu. Neyseki Mikasa önüne çıkmayacak kadar akıllıydı, kaybetme duygusu ne biliyordu. Kapı koluna uzandı. Tam bu sırada içeriden doktor çıktı.

Levi neredeyse adamın boynuna çökecekti. Bu kadar zaman alan neydi?? Ama korkusu öfkesine galip geldi. "Hange iyi mi?"

"Siz baba mısınız-"

Levi adamı dinlemeden zorla içeri girdi. Arkasından henüz içeri giremeyeceğini söyleyip duruyorlardı fakat hiçbirini dinlemedi. Eğer Hange yi göremezse aklını kaçıracaktı.

Aklında öyle senaryolar dönüyordu ki Hange yi sapasağlam görmek dünyanın en güzel hediyesi gibi geldi. Kalbindeki yük ortadan kalktı. Yanına yürüdü, berbat görünüyordu. Saçları her zamankinden daha karışık, yağlı ve yüzü ter içindeydi. Levi tuttuğunun farkında olmadığı nefesi bıraktı. Tamam o zaman, hayatta görünüyordu. Gerisi önemli degildi.

"Gel Levi... ne kadar güzeller değil mi?"

Levi, Hange nin yaşıyor olduğu kısmına öyle odaklanmıştı ki kucağında duran iki küçük bedeni fark edemedi. Donup kaldı... Öyle savunmazsız, öyle küçük görünüyorlardı ki... Daha önce hiç bu kadar yakından iki bebek görmemişti. Şimdi kalbine yepyeni bir korku türü işlemişti. Fakat bu çok başkaydı. Daha önce hiç hissetmediği türden bir korkuydu. Levi o dakika kendine bir söz verdi. Yaşmalılardı. Nefes aldığı sürece hayatı pahasına bu iki bebeği koruyacağına ant içti.

Onun bebekleri.

Onların bebekleri...

"Yaşıyorlar mı?" dedi Levi. Ses tonu düşündüğünden daha sessiz çıktı.

Hange güldü. "Senin, benim kadar canlılar... Tutmak ister misin?"

Levi ne diyeceğini bilemedi. Başını iki yana salladı. Hange nin kucağında daha güvende görünüyorlardı. Hangisi kız hangisi erkek belli olmuyordu. Ona yakın duran bebeğin göğsünde duran küçük avucuna parmağını koydu. Teni pamuk gibi yumuşacıktı. Dokunur dokunmaz gözlerini açtı.

Levi onun Hange nin gözlerini aldığını düşündü. Hala rengi tam oturmamıştı. Koyu mavi ile kahverengi arasından bir yerdeydi. Parmağını geri almak istedi fakat avucunu kapatmıştı. Sanki aklınca biliyordu kim olduğunu. Levi parmaklarını incitmekten öyle korktu ki kıpırdayamadı. Çünkü çok küçük ve narindi. Kim böyle bir şeye zarar vermek isterdi ki? Başını diğer bebeğe çevirdi. Uyuyordu, daha sakin ve huzurlu görünüyordu. Ikisi de çok güzeldi... Kendi çocukları olduğu için mi böyle düşündüğünü bilmiyordu.

Love & Zombies [Levihan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin