3.4

13.4K 385 74
                                    

Kırmızı elbisemi giyip saçlarımı maşayla dalgalandırdım. Küçük kırmızı çantaya telefonumu ve parfümümü koyduktan sonra aşağı indim. "Ben hazırım." Salona girdiğimde annem bacak bacak üstüne atmış, üstteki bacağını sallıyordu. Çağla Hanım dilinde bu 'stresliyim' demekti.

Üzerinde benim elbisemin aynısı vardı. Geçen sene anneler gününde almıştık. Saten, ince askılı, dizlerimizin yaklaşık bir karış üzerinde biten birer elbiseydi. Annem de benim gibi sarı-kumral saçlı ve içine hafif kırmızılıklar katılmış gibi görünen kahve gözlüydü. Henüz kırk bile olmamıştı. Babamla liseyi bitirir bitirmez evlenip bana on dokuz yaşındayken hamile kaldığı için arkadaş gibiydik. Hatta gibi değildik. O en yakın arkadaşımdı. Bugün de ayakkabıdan saçımıza kadar aynı kombini yapmıştık.

Hızla yerinden kalktı. Titrek bir nefes verdi. "Şey... Bunu şimdi söylemek ne kadar doğru bilmiyorum ama," birkaç adım atıp ona sarıldım. "Sakin olur musun?" O da bana kollarını sardı. Yavaşlayan nefeslerinden sakinleştiğini anladım. "Bir oğlu var. Senden büyük. Efendi bir çocuk diye biliyorum. Ben de tam tanışmadım. Sorun olur mu?"

Anlaşılan bir de üvey abim olacaktı. Başımı salladım. Sınav sonucum dışında bir şey umrumda değildi. Bu olayı düşündükçe ağlama krizine giresim geliyordu ve bunun için çok yanlış zamandaydık.

"Sorun değil. Anlaşacağımıza eminim." Onu rahatlatmak için konuştum. Ayrıldım. "Hadi gidelim Çağla Hanımcığım. Kız evi naz evi olsa da kutlama yemeği için geç kalmak olmaz." Gülerek hole ilerledik. Kırmızı, ince topuklu, bilekten bağlamalı ayakkabılarımı giydim.

Ceketlerimizi giyip evden çıktık. Arabasına bindiğimizde çalıştırmadan önce elimi tuttu. "İyi ki doğurmuşum seni." Güldüm. O da çok içten bakıyordu. Başımı omzuna koydum. "İyi ki doğmuşum."

"En yakın arkadaşım olduğun ve beni hayalkırıklığına uğratmadığın için teşekkür ederim Çakır." Boştaki eliyle çenemi okşadı. "Sınava hazırlık süreci de dahil buna." Dikleştim. Arkama yaslanıp kemerimi bağlarken konuştum. "Daha sonuç belli bile değil."

"Olsun. Sen elinden geleni yaptın. Bu yeterli." Birbirimize gülümsedikten sonra kendi kemerini taktı. Arabayı çalıştırdı.

Boğazda çok şık bir restorana geldiğimizde kaşlarımı kaldırdım. "Baya şatafatlı bir yermiş." Kapıda inip anahtarı valeye verdikten sonra koluma girdi. "Emir... Biraz zengin bir adam."

Yürürken ona döndüm. "Ne kadar zengin?" Utangaçça gülümsedi. "Biraz fazla." Her hareketinde üzüleceğim bir şey yapacakmış gibi diken üstünde olduğundan onu rahatlatmak adına gülüp kolumu hafifçe beline bastırdım. "Biliyorsun bu işi Çağlacım." O da gülerken içeri girdik.

Yavaş bir müziğin çaldığı mekanın üç yanı camlarla çevriliydi. Sarı ve beyaz tonlarla döşenmiş ağır bir mekan olmasına karşın çok hoş duruyordu. İstanbul'un muazzam boğaz manzarası yavaşça kararan kızıl ve mavi hava ile daha muazzam olmuştu.

Cam kenarına doğru ilerledik. Bize arkası dönük yan yana oturan iki erkeğin yanında durduk. Biri yerinden kalktı hemen. "Hoşgeldiniz." Gülümseyerek bana elini uzattı. "Emir." Gülümseyip elini sıktım. "Çakır."

Yan tarafta oturmuş, açık sürgülü kapıdan dışarı bakan oğluna döndü adam. "Akın." İmalı sesiyle oğlunun omzularının gerildiğini gördüm.

Dünyada Akın ismini kullanan binlerce kişi vardı. Özellikle de Türkiye'de yaşıyorken bu ismi duymam bana hiç şüpheli gelmemişti. Farkına varmamıştım bile isminin Akın olduğunun. Ta ki çocuk yerinden kalkıp bize dönene kadar...

Dudağımı ısırmak istedim. Yumruklarımı sıkmak ve çığlık atmak... Tek yapabildiğim gözlerine sakince bakmaktı. Şaşırmış gibi durmuyordu. Ya da duygularını çok iyi saklıyordu. Acaba benden soğumuş muydu? O yüzden mi bu kadar ifadesizdi?

Aramızdaki dik bakışmaları gören annem ikimiz arasında gözlerini gezdirdi. "Siz tanışıyor musunuz?" Zihnimde çalan acil durum alarmları hemen bir yalan bulmam konusunda beni uyardı.

"Beyefendi geçen gün beni neredeyse eziyordu." Hissiz bir sesle söylediğimle Emir oğluna döndü. "Yola atlamasaydın sen de." Yalanıma ayak uydurduğu için çok şanslıydım.

"Akın, kibar ol biraz." Oğluna kızınca gülümseyip anneme döndü. "Kusra bakmayın. Bilseydim bu konuyu çözerdim." İmayla oğluna baktığında Akın da ifadesizce babasına baktı. "Yok canım olur mu. Bir kaza olmuş. Önemli olan kötü bir şey olmamış olması."

"Hadi oturalım." Emir karşıdaki sandalyeyi gösterip ilerledi ve sandalyelerden birini çekti. Anneme elimle işaret verip onun geçmesini sağladım. O oturunca camın kenarındaki sandalyeye oturmama Emir yardım etti.

"Birbirine hiç bu kadar benzeyen bir anne-kız görmemiştim." Gülümseyerek yerine oturduğunda annem masanın üzerindeki elimi tuttu. "Çakır'la sadece yüzlerimiz değil sevdiğimiz şeyler de benzer. En yakın arkadaşımdır." Bana bakarak gülümsediğinde ben de gülümsedim.

Sadece sıkıntı çıkarmadan bu yemeğin bitmesini bekledim. Annem için çok önemliydi bu ve onu üzmek istemiyordum. Ancak sürekli üzerimde gezinen bakışlar hiç yardımcı olmuyordu.

- - - - -


Kütüphanenize eklemeyi, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Ve beni takip etmeyi de unutmayın ksksksjs

Instagram : leyhizal

Instagram Sayfası : leyhizalhikayeleri

Instagram Parodisi : kuvarsandametist

Twitter : leyhizal

Yayım Tarihi : 2 Temmuz 2021

Don't Cry Darlene | TextingWhere stories live. Discover now