1.5

8.2K 835 712
                                    


***

"I'm so thirsty
Fill this cup up
To the brink
On this dangerous night I
It's the love shot
Na, na-na-na"

"I'm so thirstyFill this cup upTo the brinkOn this dangerous night IIt's the love shotNa, na-na-na"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Zorlamayın çocuğu!" diye bağırdı Chan mutfaktan. Jisung ve Changbin onu dinlemeden elinden tuttukları Seungmin ile ilgilenirlerken o hallerine gülüp mutfağa geçmiş ve tek başına oturan çocuğa bakmıştı.

Hyunjin bir bacağını kendine çekmiş, sandalyenin üstünde dalgın gözlerle önündeki masanın üzerindeki kahveyi izliyordu. Seungmin'e daha açıklamamışlardı birkaç saattir de çocuklar Seungmin'i oyaladığı için Seungmin sormaya vakit bulamamıştı.

Hyunjin her ne kadar ben her şeye rağmen duygularımı göstermem güçlüyüm gibi olsa da Chan her insan gibi onunda içinde bir yerlerde düşünmekten deliren kısım olduğunu biliyordu.

İç çekerek kendine bir sandalye alıp yanına oturduğunda Hyunjin'in gözleri saniyelik olarak ona değmiş sonra geri önüne dönerek kendine çektiği dizinin üstünden sarkıttığı elini bardağına vurmaya devam etmişti.

"Minho aradı," dedi Chan'ın mutfakta bıraktığı telefonunu göstererek. "Açtım sonra da buraya gelirse onu döveceğimi söyleyip yüzüne kapattım."

Chan sessizce kafasını salladı. Kendi de bir yandan Minho gibi düşündüğü için ona tam kızgın değildi ama yine de sorgulayıp Seungmin'i beklese zaten doğruları öğrenebileceği için kızgındı. Minho'nun aptal bir adam olmadığını biliyordu ama konu Seungmin olunca tam bir aptala dönüştüğünü de görmüştü.

"İyi yaptın," deyip Hyunjin'e onay verirken Hyunjin iç çekti ve ayağa kalkarak dolu kahveyi lavabonun içine boşalttı. Seungmin'e nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Çocuk yıllardır babası ondan bacaklarını aldığı için yürüyemiyor ve artık imkansız olduğunu düşünürken aslında hep yürüyebildiğini fakat yine ve yine o lanet babası yüzünden bilerek o sandalyeye esir düştüğünü söylemek ona zor geliyordu.

Belki de cidden ona en çok zor gelen konuşma buydu.

Bu olacaktı.

Suyu açıp kahve kalıntılarını temizlediği sırada yanında hissettiği beden ile ona baktı. Ne demeliydi Chan'a? Giden üç yılı getirebilir miydi?

Bardağı kenara bırakıp yüzüne yalancı gülümsemesini yerleştirdi ve Chan'a baktı. "İçeri geçelim."

Birkaç adım atmıştı ki Chan onu kolundan yakaladı. "Hyunjin, iyi misin?"

Güldü. "Harikayım. Bugün sonunda bir hak edene hak ettiğini verdik!"

Hyunjin için hayatta en önemli olan şey anı yaşamaktı. Anı en iyi şekilde yaşamak. Yıllarca odasında kapalı kaldığı için hayatını yaşayamamıştı ve nefret ettiği şey zamanı geri alıp o anları daha iyi bir şekilde yaşayamamaktı.

red lights, hyunchan ✓Where stories live. Discover now