66.BÖLÜM: SON BULAN KORKULAR

Start from the beginning
                                    

Nefeslenerek birkaç adımda kenara bıraktığım su şişesini kaptım ve kapağını açıp başıma diktim. Saniyeler içinde suyu bitirip şişeyi yere attığımda geniş alanı dolduran adım seslerini duydum; bakışlarım duvar bitiminde, yandan açılan koridorun ucuna gitti. Baş parmağımı kullanarak ağzımın kenarından akan suyu silerken hâlâ nefes nefeseydim.

Sonra onu gördüm.

Koridordan çıkınca gözleri direkt gözlerimi yakaladı ama yanıma gelmek yerine olduğu yerde kalıp bana görsel bir şölen sundu. Üstü çıplaktı, altında paçalarından sıkan siyah bir eşofman vardı ama ayaklarına hiçbir şey giymemişti. Muhtemelen yine yataktan kalktığı gibi beni bulmuştu. Bir kolunu kaldırıp koridor ve duvarın birleştiği köşeye yasladığında karnındaki bütün kaslar gerildi, başını hafif omzuna doğru yatırdı ve dağınık saçları, capcanlı bakan mavi gözleriyle beni seyretti.

Ateş'le geçen bu bir haftada bir an olsun ayrılmamıştık. Sürekli dünyanın en alakasız konuları hakkında konuşmuş, birbirimiz hakkında bir sürü şey öğrenmiştik. Bu ruhuma öyle iyi gelmişti ki içimi yakan özlem azalmış, yerini kalbimi kasıp kavuran Ateş'e duyduğum o sevgi almıştı.

Artık her gece kollarında uyuyordum. Her sabah ilk onu görüyordum. Bu sanki bizi acılardan arındırıyordu. Özellikle Ateş gerçekten çok hızlı toparlanıyordu, gözlerinde artık eskiden tanıdığım o adam vardı ve bir şekilde daha güçlüydü.

Üstümüzdeki ölü toprağı atıyorduk. Yeniden Orman ve Ateş oluyorduk.

Elimi yavaşça yüzümden aşağı indirirken alt dudağımı yavaşça yaladım. Mekânın içi sıcak olsa da burası tam çatı altı olduğu ve inşaat olarak kaldığı için serindi. Yine de dışardaki Kasım soğuğuna rağmen birkaç dakika spor yaptıktan sonra ısınmaya başlıyorduk. Bu yüzden tıpkı Ateş gibi çıplak ayaklarımın üzerindeydim. Siyah bir tayt ve yarım, sporcu atleti giymiştim. Kısa saçlarım toplanmadığı için dağınıktı.

"Erkencisin," diye konuştu duruşunu bozmadan. Dudaklarında hafif bir gülümseme vardı, ilgili gözlerle bana bakıyordu.

"Bugün kırk iki dakika geciktin," dedim saçımı kulağımın arkasına iterken. Bakışları kısa bir an ellerime kaydı. "Bir de bana uyuşuk derdin Ateş. Şimdi kimmiş uyuşukluk eden?"

Gülümsemesi büyüdü ve oldukça meydan okur bir tavır aldı. Kolunu indirip sağlam adımlarla bana doğru gelmeye başladığında gözlerim bedeninde dolaştı. İkimiz de fiziken toparlanıyorduk ve Ateş şimdiden kilo almış gibiydi ya da sadece gözlerim onu böyle görmek istiyordu, bilmiyordum ama kesinlikle yaptığımız spor işe yarıyordu. Bunu ona bakınca daha net anlıyordum. Kasları daha belirgindi ve artık dinç görünüyordu. Göğsünün üzerinde, dövmesindeki altı bıçak yarası da iyileşmeye başlamıştı.

Onları gizlemiyordu. Hiç unutturmuyordu çünkü zamanı geldiğinde tuttuğu en güçlü silahlar olacaktı.

Ateş'in adımları kum torbasının diğer yanında durduğunda saçımı savurup hemen pozisyonumu aldım. O da yumruklarını kaldırdı ve keskin bakışları gözlerimin içindeyken "Seni izlemekten uyuyamıyorum," deyip öyle sert bir yumruk attı ki kum torbası bana doğru gidip geldi. "Uyuşukluk ediyorsam senin suçun."

Kollarında şişen damarlara hızlı bir bakış attıktan sonra karşılık olarak ben de bir yumruk salladım. Dudaklarımda geniş bir gülümseme oluştu ama tıpkı onunki gibi, imalarla doluydu.

"Desene işin zor."

"Çok," dedi 'o' harfini aheste aheste uzatarak.

Yine sert bir yumruğu kum torbasına geçirdi ve torba ikimiz arasında gerilerek yeniden gidip geldi. Her hareketinde vücudundaki tüm kaslar hareket ediyor ve şekil alıyordu. Omuz kaslarının dansını saatlerce seyredebilirdim. Yavaşça alt dudağımı emip bıraktım.

Y A N G I NWhere stories live. Discover now