11: "YABANCI"

280 19 13
                                    

"Bizi yaralarsınız, kanamaz mıyız? Bizi gıdıklarsınız, gülmez miyiz? Bizi zehirlersiniz, ölmez miyiz? Bize zulüm edersiniz, intikamını almaz mıyız?"

Pencereye dönük, ters oturduğu koltukta okuduğu cümle sonrası, kitap kapağını kapattı. Kulisteki sehpanın alt çekmecesinde, anlamsızca bulduğu kitabı dakikalardır irdelerken, böylesine bir kitap bulacağından habersizdi. (Venedik Taciri)

"Kitap okumayı bıraksan da, hazırlansan artık diyorum. Seni beklemeyeceğim."

Gece bitmiş ve yeni ağaran gün ışığında, Sibel kendi kıyafetlerini giymeye hazırlanıyordu. Yüzündeki makyajı zar zor silebilmişti.

Perdeli odada ikisinden başka kimse yoktu. Diğer kızlar hızlıca hazırlanarak, hazırda bekleyen taksiye binip ayrılmışlardı.

Şafak elindeki kitabı indirdi ve sehpanın üstüne atar gibi bıraktı. "Taksim gelmemiş bile."

"Hazırlanana kadar, gelmiş olur."

Yoğun bir baş ağrısı ile başbaşaydı. İki şakağının ortasından, sürekli nüksedip duran ağrıyla hiçbir şey yapamıyordu. Üzerini değişecek gücü bile toplamak zor oldu.

Muhtemelen saatler önce alınan yüksek oranda alkolün kurbanıydı. Etkisini her geçen saat, ağır şekilde hissettiriyordu.

Bir an kafasını, düşer gibi bir hızla koluna dayadı. Birkaç dakika gözlerini kapatmak iyi gelebilirdi, sürekli tembihleyen bir kadın olmasaydı.

"Kime diyorum?"

Gözlerini araladı ve kafasını kaldırdı. İşittiği sesin, onu herhangi bir zaman aralığında kendi haline bırakmaya niyeti yoktu.

"Neden bağırıyorsun?"

"Sürekli birilerinden azar yemek hoşuna mı gidi..."

"Beni senden başka azarlayan yok."dedi Şafak, sarhoş sesiyle.

"Seni, her defasında beklemek zorunda mıyım?"

"Beklersin veya beklemezsin ama sesin sarhoşken kulağımda yankılanıyor. Üstelik sesin çok tiz.."

"Senin sesin çok mu güzel?"

Onunla tartışamayacağını anladı ve oturduğu koltuktan omuz silkerek, kalktı. "Ben en azından bağırmıyorum."

Kilitli dolap içindeki iç çamaşırlarını aldı. Etek altından giydiğinde, sadece sütyeni giymek kalmıştı.

Eteği çıkardı ve pantolonunu geçirdi. Bu sırada Sibel çoktan hazırlanmıştı. Çantasını ararken, "Taksin geldiğinde bekleme, belki geç çıkacağım. Hâlâ kendime gelemedim, bir kahve içsem iyi olacak."dedi Şafak.

"Keyfin bilir."

Şafak perdeli odadan çıkıp, mutfağa indi. Buradaki hizmetliler, şimdilik içerideki masaları toparlama uğraşındaydı.

Çekmeceyi açtı ve çıkardığı bakır cezveyi ocağın üzerine koydu. O kadar dengesiz hareket ediyordu ki, cezvenin içerisine koyduğu kahvenin miktarını hesaplamadı bile. Öylece kaşığı daldırdı ve göz kararı su ilave ederek altını açtı.

Bir elini tezgaha dayarak, yükünü bindirdi ve beklemeye koyuldu. Hareketsiz durmak, göz kapaklarını farkında olmadığı bir bilinçsizlikle kapatıyordu. Yalnız o, her seferinde kendine karşı koyar gibi gözlerini sıkarak açıyordu.

Kaynamasını beklemeden kahveyi kaldırdı ve rakı bardağına boşalttı. Ardından bardakla beraber, tekrar perdeli odaya döndü. Bir yandan, soğumasını beklediği kahveyi tutarken, diğer yandan da pencereye yaklaştı. Perdesini araladı ama henüz, onu almaya gelecek olan taksi ortada yoktu.

BEYAZLAR SÖNSÜNOnde histórias criam vida. Descubra agora