19

529 75 46
                                    




Genzini sızım sızım sızlatan, ağzında iğrenç metal bir tat bırakan, ciğerlerini yakıp acıyla kavuran kan kokusunu soluyarak, uzun siyah parlak botlarıyla kanla kaplı zemin üzerinde korkuyla adımladı. Kırık beyaz rengindeki ipek gömleğinin bilek kısmındaki dantel güpürlere ellerindeki kanlar bulaşmış, ve o hayran olunası işçiliğini geride bırakmışlardı. Koyu kırmızı dudakları hafif aralık ve korkuyla soluduğu nefesleri içine çekiyorken, sıcaklığını çoktan kaybetmiş gözleri sönük parıltılarıyla birlikte aceleci bir şekilde tapınağın içerisinde dolanıyordu.

Altın sarısı ışıklar alfanın saçlarına düşüyorken, içerisinde ilahi bir sükunetin hakim olduğu tapınakta çaresizce eşini arıyordu.

Kyungsoo neredeydi? Onu kurtarmamışlar mıydı?

Jongin, omeganın kanıyla kaplanmış olan mermer taşa yaklaştı. Parmaklarını taşa doğru uzatınca, ellerinin de boydan boya kanla kaplanmış olduğunu görerek titrekçe geri çekti.

Tapınakta yalnız olduğu belliydi.

"Kyungsoo..."

Dudaklarının arasından, korkan bir çocuğun tanrıya sığındığında fısıldadığı dua gibi minik bir yakarışla çıkan isim, tüm tapınakta yankılandı ve tavandaki melek figürlerine kadar ulaştı.

Alfa çaresizce etrafında dönerek omegasına dair bir iz bulmaya çalışıyordu.

Lakin kandan başka geriye hiçbir iz kalmamıştı.

"Kyungsoo!"

Jongin nefes nefese yerinden doğrulduğunda, terden sırılsıklam olmuş göğsü hızla aldığı soluklar eşliğinde inip kalkıyordu. Korkuyla başını yatağın diğer tarafına çevirdiğinde, en az melekler kadar güzel bir şekilde uyuyan eşini görmesiyle rahatladı.

Alfa alışmıştı kabuslarla uyanmaya, lakin yaşadığı kaybetme korkusuna hala alışamamıştı. Omegayı kurtardıklarından beri, Kyungsoo gözlerini bir daha açmadığından beri, aylardır kabus görüyordu. Her seferinde, güneş büyük bir ışıltıyla tepelerin ardından yükseldiğinde, Jongin biraz daha kaybediyordu benliğini. Eskiden bakışlarıyla bile etrafındaki insanların içini sıcacık yapan kişi gitmiş, yerine her gün biraz daha canavarlaşan, kimsenin artık tanıyamadığı, bakışlarında ölüm taşıyan bir lider gelmişti.

Jongin kendi halini fark etmiyordu ancak etrafındakiler onun bu hali yüzünden her gün biraz daha perişan oluyordu. Güney'in güneşi, artık insanların içini ısıtmıyor, çiçeklerin ruhunu tazelemiyordu. Omega uyanmadığı her saniye, güzel olan her şey biraz daha yok oluyordu.

Jongin gözlerinden akan yaşları umursamayarak, hemen yanında uzanan bedene doğru eğildi. O kadar huzurlu uyuyordu ki, göğsü yavaşça inip kalkmasa, dışarıdan bakan biri omeganın cansız olduğunu düşünebilirdi. Lakin hayır, eşi yaşıyordu. Yaraları iyileşiyor ve karnı her geçen gün biraz daha büyüyordu.

"Kyungsoo..."

Jongin'in harap olmuş fısıltısı, omeganın güzel yüzüne çarptığında, Kyungsoo'nun kirpikleri bile titrememişti. Oysaki eskiden omega uyuyor olsa bile, Jongin onu öptüğünde, ona dokunduğunda, ona seslendiğinde, Kyungsoo mutlaka tepki gösterirdi. Ya dudakları kıvrılır, ya nefesleri hızlanır, ya da göz kapakları titreşirdi. Şimdi ise hiçbir canlılık belirtisi göstermemesi, Jongin'i mahvediyordu.

Yara beli dolu olan eli, omeganın yumuşak ve neyse ki hala sıcak olan tombul yanaklarını okşadığında, alfanın bedeni engel olamadığı hıçkırığı yüzünden sarsıldı.

LURK || KaiSooWhere stories live. Discover now