17

797 75 103
                                    




*Bölümde rahatsız edici içerikler bulunmaktadır.*


Gri bulutların sırtlandığı yük, belki de Jongin'in omuzlarındaki yükler kadar ağır değildi. Ancak yine de bulutlar tüm yükünü bırakınca, Jongin omuzlarına çarpan her yağmur tanesiyle yükleri daha da ağırlaşmış gibi hissediyordu. Zaten yağmur mevsimi de değildi.

Yaşadığı evren uçsuz bucaksız bir karanlığı andırıyordu. Karanlık ve binlerce tehlikeyle dolu. Eğer zayıf bir varlık değilseniz o karanlığa uyum sağlamanız ve hayatta kalma ihtimaliniz olurdu. Ancak eğer güçlü değilseniz o karanlık, içerisinde barındırdığı canavarların yardımıyla sizi adeta çiğner, yutar ve tüketirdi.

Güç.

Jongin'in bu zamana kadar mücadele ettiği ve umutsuzca elde etmeye çalıştığı tek şeydi. Damarlarında, hücrelerinde, ruhunun her bir zerresinde dolandığını bildiği, lakin asla kullanamadığı güç.

"Jongin, sen bir alfasın. Doğana karşı gelmen imkansız. Dönüşememen imkansız."

Bunlar, ergenliğine giriyorken dönüşme zamanı geldiğinde ve sürüye varis olarak tanıtılmadan önce, yaptığı ilk başarısız dönüşme eylemi sırasında babasından işittiği sözlerdi. Ancak sorun şuydu ki; Jongin doğasına karşı gelmemişti. Kurdunu bulmayı, aurasını ortaya çıkarmayı veya en basitinden feromonlarını salgılamayı elbette istemişti. Bunun için tüm kemiklerini defalarca kırma pahasına olsa da hiç durmadan dolunay çekilene kadar denemeye devam etmişti. Şimdi o anları hatırlayınca uykusuz ve cansız gözlerinden bir damla yaş usulca yanağından aşağı doğru süzülerek dudaklarıyla buluştu. Bir varisin ilk dolunayında dönüşümünü gerçekleştirememesi demek, sürü içerisinde çıkacak olan iç savaş demekti. Ancak yine de babası cehennem kadar zor olan dönemlerde bile kendisine yardımcı olmuş ve sürüyü başarılı bir şekilde idare etmişti.

İlk avını hatırladı Jongin. Dönüştükten hemen sonra açlığına karşı gelememiş ve keskin dişlerini masum bir hayvanın boynuna sertçe geçirmişti. Kendi kendine ormanda oradan oraya zıplayan bir tavşanın, bembeyaz saf kürkünü kızıl kanıyla kirletmişti. İlk dönüşümünde iradesini kontrol edemeden yaptığı bu vahşet sonrası kendine geldiğinde saatlerce ağlamış ve günahsız bir canlıyı acımasızca katlettiği için kendisinden nefret etmişti. Durumunu görenler ona "doğana karşı gelemezsin, bunu yapmak zorundaydın." diye teselli sözcükleri sıralamaya çalışırken, onu anlayan yine babası olmuştu.

"Açgözlülüğümüzü kontrol edemememiz, o masum canlıların suçu değil Jongin. Evet doğamız gereği avlanmalıyız ancak herhangi bir canlıyı öldürmeden de yaşamak mümkün evlat. Senin temiz kalbini, senden başka kimse anlayamaz."

Babasının sözleri, nehrin üzerindeki salın üstünde uzanan bedeni izleyen alfanın kulaklarını doldururken, Jongin'in gözlerinden bir damla yaş daha usulca yanaklarına doğru süzüldü. Kalbi, fırtınaların şiddetlendirdiği okyanus dalgaları kadar şiddetli bir intikam hissiyle dolmuşken, hala temiz kalabilir miydi?

Jongin babası kadar güçlü değildi ki... o yapamazdı. Koca bir sürüyü babası olmadan idare edemezdi. Elbette bir gün babasının göçüp gideceğini biliyordu. Sonuçta ölüm, kaçınılmazdı. Ancak en azından sürü içerisinde kontrolü nasıl sağlayacağını öğreninceye kadar ve gerçek bir kral oluncaya kadar babasına ihtiyacı vardı.

Ancak şimdi, babasının heybetli vücudu sanki hiç ruhu çekilmemişçesine ilahisel bir güzellikte temizlenmiş ve çiçeklerle kaplanmış bir halde önündeki sandalda bekliyorken, Jongin en az elindeki meşalenin ateşi kadar harlı olan yüreğindeki ateşle nehrin önünde dikiliyor ve ilahilerin oluşturduğu ölüm sessizliğine kulaklarını kapamış bir şekilde bekliyordu.

LURK || KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin