Bana baktı, durdu. "Ne zaman üzerimden kalkmayı düşünüyorsun?" dedi. Tanrım, kahretsin! Dakikalardaki hiçbir şey söylemeden öylece üzerinde oturmuştum ve kalkmayı aklımdan bile geçirmemiştim. Utancımdan gebermeden önce, "Ah, evet." dedim ve üzerinden indim. O da ayağa kalktı ve hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Ben yine bir süre ayakta öylece durup ne yapacağımı bilememiştim ama sonrasında garip davranırsam her şeyin daha garip olacağına kanaat getirdim ve onun ardından odadan çıktım.

"Ah," Brendon'u duydum. Bir şeyler hazırlıyordu. "Açlıktan ölmek üzereyim. Sen, garip şey," dedi, Carmen'dan bahsetmediğine göre geriye bir tek ben kalmıştım. "Orada heykel gibi dikilecek misin yoksa yardım mı edeceksin?" Carmen'a baktım, ondan onay almam gerekiyordu, sonuçta onun eviydi. Kafasını aşağı yukarı salladığında durduğum köşeden tezgaha doğru yaklaştım. "Benimle doğru konuş," dedim, "Ve yardım edeceğim. Ama sen yorulma diye değil, ben de açım." dedim.

"Çok konuşma ve sosisleri doğra." Bana uzattığı tepsiyi aldım, üzerinde duran sosisleri eşit hizada doğramaya çalıştım. Birkaç uğraştan sonra tüm kahvaltı hazır olduğumda, hepimiz masaya oturduk. Brendon'un kahvaltıdaki çoğu şeyi kendi zevkine göre aldığı belliydi.

Yemeğimizi bitirdiğimizde Brendon, Melody'i birkaç kez sevdi ve en sonunda çıktı. Carmen'la Brendon varken hiç konuşmamıştık. Sadece onlar kendi aralarında bir şeyler konuşmuştu, ben susup dinlemiştim ama tabii ki de pek bir şey anlamamıştım. Neyseki Brendon, dalga geçtiği konuyu bir daha da açmamıştı. Yalnız kaldığımızda da tek kelime etmedik ve buz gibi olan sessizlik kendini hiç bozmamıştı, taa ki benim aklıma çantamdaki telefon gelene kadar.

"Ah," dedim, aydınlanma yaşar gibi olup. "Az daha unutacaktım." Çantamı karıştırdım, içi, dağılan makyajlardan dolayı bok gibi görünüyordu. Neyseki kutuyu poşetin içine koymuştum ve bu yüzden pakede bir zarar gelmemişti. "Bu sana," dedim, ve paketi bir köleye bıraktım. "Şimdi açma, bir ara açarsın." Aklıma tekrar elbise için teşekkür etmek geldi ama neden bilmiyorum, konusunu bile açmadım.

🌸⛓

Kendi etrafımda pijamalarımla dönüşüm onuncu dakikasında Charlie, ağzını açtı. "Miden bulanmıyor mu?" Dönmeye devam ederken, "Evet." diye yanıt verdim.

"Her zaman gariptin ama bu defa daha garip şeyler var sende. Tehdit ediliyorsan gözünü kırp." diye dalga geçti.

"Tehdit falan edilmiyorum." dedim, bir kaç saniyeliğine dönmeye son verdim ve bu sırada midemin daha bulandığını ve başımın da iyice döndüğünü fark ettim. "Kim beni dönmekle tehdit edebilir ki? Kimse." Dönmeye devam ettim.

"Dur yerinde, yeter, bakmaya bile dayanamıyorum!" diye sızlandı. Dediğini yapmadım. Dönmeye devam ederken suratsız ifademe tezat çıkan neşeli sesimle konuştum. "Beni öptü."

"Ne?"

"Beni öptü." Daha hızlı döndüm.

"Ne diyorsun sen?"

"Sağır mısın? Beni öptü diyorum." Neden benden daha çok şaşırmıştı? Düşmemek için daha hızlı döndüm, bu defa kendi isteğimle değil, beni mecbur bırakan ayaklarım yüzünden.

Ben ne olduğunu anlamadan iki el beni tuttu ve birdenbire durdu. Bunun dengesizliği üzerime çökünce kendimi arkaya attım çünkü gerçekten ayakta durabilecek gibi değildim. "Hey!" diye bağırdım. Gözlerimi kapadım, her şey her şeydeydi. Biraz normal hissetmek için durdum, tekrar ağzımı açtım. "Ne yaptığını zannediyorsun? Tam da istediğim hıza ulaşmıştım! Bozdun." Ben otururken o da yanıma çöktü. Bir elini dizime koydu, suratından çok şaşkın olduğunu anlayabiliyordum. "Neden böyle bakıyorsun? Ben duş alıyorum." Ayağa kalkmaya çalışınca beni omuzlarımdan tutup tekrar oturttu. Ben de karşı çıkabilecek güçte değildim zaten. "Sinirlerimi bozuyorsun Charlie! Kıskanma, bir gün biri seni öper belki." diye dalga geçtim. Aslında o her gün birileriyle öpüşüyordu zaten.

"Kim seni öptü?"

"O işte. İsmi neydi? Unuttum sanırım."

"İsmini mi unuttun?" Bir aptala bakar gibi beni izliyordu. "Carmen'dan mı bahsediyorsun? Kendine gel Daisy! Seni anlamıyorum."

"Evet, o sanırım."

"Ne?! Nasıl oldu?" Artık şaşkınlığının yanında gülüyordu da. Ben de sırıtarak konuştum. "Ben ona çok güzel bir makyaj yapmıştım. Ama beğenmediği için intikam almak istedi. Ve üzerime çıkıp bana ruj yedirmeye başladı."

"Ne?! Oturup ciddi bir şekilde dinlemeye çalışmak hataydı. Daisy, iyi misin? Dönmek ters etki yaptı sanırım."

"HAYIR! Yemin ederim doğruyu söylüyorum. Tamam, belki bazı kısımlar yalandı... Yani ona güzel bir makyaj yaptığımı söylediğim kısım biraz yalan. Ama gerçekten, diğerleri doğru."

Hâlâ tam olarak inanmamıştı ama devamını da getirmemi istiyordu. Yarı inanmıştı sanırım.

"Sonra henüz benim de anlam veremediğim bir şeyler konuştuk ve sanırım ben biraz ona sinirlendim... ve o da dudaklarıma yapıştı. Bu kadar." 

"Nasıldı? Güzel öpüşüyor muydu?" diye sordu. Kıkırdadım. "Ayıp sorular sorma!" Göz devirdi.

"Bu kadar mı? Sevişmediniz mi?"

"HAYIR! Hepsi Brendon yüzünden."

"Brendon kim?"

"Brendon Carmen'ın arkadaşı. Birdenbire gizlice eve girmiş, bize de öpüşürken gördü. Çok utandım, ama Carmen utanmadı."

"Daisy, lütfen söyle. Uydurmuyorsun değil mi?"

"Kaç kere söylemem gerekiyor aptal! İnanma bana zaten, sen bilirsin." dedim, sitemle.

"Peki nasıl hissediyorsun?"

"Ha?"

"Nasıl hissettiğini sordum."

"Bilmiyorum." Bu cevap dürüstçe miydi onu bile bilmiyordum. Beni nasıl hissettirmişti ki? Sanırım ikinci öpüşmemizde bunu anlayabilirdim. İkinci kez öpüşecek miydik?

"Seni aptallaştırmış."

"Kim?"

Kahkaha attı. "Seni gerçekten aptallaştırmış."

pinky promise (gxg)Where stories live. Discover now