"Güzel."

"Evet, öyle."

🌸⛓

Pijamalarımı giydiğimde vücudumu az öncekine oranla daha rahat hissettim ve yorgunluğum biraz olsun gitmesi için yaklaşık on dakika boyunca tavanı izledim.

Eve tam zamanında gelmiştim, annemler henüz gelmeden. Hayatımda hiç bir zaman onlardan bu tarz şeyleri saklamamıştım, o yüzden biraz suçlu gibi hissediyordum. Ama onu gördüğümde tüm bu suçluluk hissinin hiçbir önemi kalmıyordu.

"Biraz... geç olmadı mı? Garip davranıyorsun, Daisy." İnsanların seslerini kısmak elimde olabilseydi tam şu an yapardım.

"Garip olan ne?"

"Ailenden bir şeyler saklaman. Pek alışıldık değil." Derin bir nefes verdim.

"Senin alışık olduğun bir şey ama. Benim de olabilir. İnsanlar değişiyor Charlie. Bu kadar garipsememize gerek var mı?" dedim, fazla mı sinirli çıkmıştı ses tonum? Hayır hayır, normal ve sakindim. Ama onun ses tonu yine, yeniden, her zamanki gibi yargılayıcı çıkıyordu.

"Oh, pekala. Sorun yok o zaman, bir şeyler aldın mı?" Konuyu değiştirdi.

"Evet, birkaç önemsiz şey." Önemliydi.

Çantamı masanın üzerinden alıp içindekilere bakmak için zincirini açtığında karıştırmaya başladı. "Oyuncak ayı aldım Charlie, ne zamandan beri böyle şeyler ilgini çekiyor?" diye sordum göz devirip.

Mavi peruğu ve ayıcığın inceledi. "Güzelmiş." diye sakince mırıldanıp bana fırlattı.

"Hey, onlara karşı nazik ol!" diye bağırdım, şakayla karışık. Elime aldığımda ayımın nasıl görüneceğini tekrar incelemek için peruğu kafasının üzerine yerleştirdim.

Hala çantamı karıştırıyordu. "Başka bir şey yok Charlie." Baş parmağım ayıcığın gülümsemeyen ağzında durdu. Seni gülümseteceğim güzel ayıcık. Sadece bana biraz zaman vermen gerek.

"Hey, çok güzel bu!" Charlie, neye karşı olduğunu bilmediğim bir şeye hayranlıkla bağırdı. Ayıcığın gözlerine baktım. Kahverengi de güzeldiler ama olması gereken renk maviydi. Onu olması gerekene kavuşturacaktım, sonsuza dek.

"Kaç dolara aldın? Ucuz gibi görünmüyor. Senin zevkin ne zamandan beri böyle güzelleşti?" Charlie tekrar bir şeyler söylediğinde, benimle değil de telefonda konuştuğunu idrak ettim. Ayıcığın boyunu Luna'nınkiyle karşılaştırdığımda, Luna'nın biraz daha minik kaldığı anlaşılıyordu.

"Daisy, sağır mısın? Sana soruyorum."

"Ha?" Kaşlarımı çattım ve kendime doğru çektiğim dizlerimi sağa yatırdım, Charlie'yi görebilmek için. Elinde açık pembe bir elbise tutmuş, kumaşında gezinip onu inceliyordu. "O ne?" diye sordum, elbiseyi izlerken. Ayıyı ve peruğu iki kenarıma bıraktım. Elbiseye odaklanmıştım.

"Ne demek o ne? Çantandan çıktı?" Bunu duyunca daha bir şaşırıp dizlerim yardımıyla elbiseye ulaştım. Elime aldım, düz tuttum ve her detayını inceledim. Fazla kısa, etekleri fırfırlı, hafiften gibi içi belli eden bir elbiseydi. İki göğsün arasında bir kurdele detayı vardı.

Gülümsedim. Gerçekten, bunu görmüş, bana almak istemiş ve almış mıydı? Pembe almıştı. Benim için. Çantama ne zaman, nasıl gizlice koyduğuna dair ufak bir fikrim bile yoktu.

"Niye sırıtıyorsun? Benden sakladığın bir şeyler mi var? Biriyle çıkıyorsun, değil mi?" diye birkaç soru sıraladı Charlie. Ben sadece elbiseye dokunmak, arkasını ve önünü sürekli çevirmek, ve onu düşünmekle meşguldüm.

"Çok güzel, değil mi?" diye sordum, hayranlıkla.

"Giysene." Ona döndüm ve aptal gülümsememle kafamı salladım, "Evet." dedim. "Giymeliyim."

Hızla ayağa kalktım ve üzerimdekileri çıkarıp bir kenara fırlattım. Elbiseyi giymeye çalıştığımda zorlandım ve Charlie bana yardım etti. Vücuduma yapışıyordu ama rahatsız da etmiyordu. Arkamdaki boy aynama döndüm. Etekleri tuttum, elbiseye baktım. Bir kere kendi etrafımda döndüm ve Charlie'nin hizasında durdum. Hafif şeffaflığından dolayo için iç çamaşırlarım ve vücudum gözüküyordu. İçine bununla uyuşabilecek dar bir elbise almam iyi olacaktı.

"Nasıl?" Elim belimdeyken sordum.

"Harika."

"Onun gibi." dedim, Carmen'ı kastederek. Bunu aslında içimden söyleyecektim. Yanlışlıkla dışa vurduğumda yanaklarımı ısırdım.

"O kim?" Onunla ilgili kaçıncı soruşuydu saymamıştım. O yüzden artık kendimi açıklama zorunluluğunda hissettim. Bir tür suçluluk duygusu çökmüştü üzerime ve onu biraz olsun kaldırmam gerekti.

"Carmen, bir süredir konuşuyoruz." Gözleri kocaman açıldı, ikimizin aklına da aynı kişi geldi ama sözünü etmek istemiyordum. O, aklındaki soruları çözmemiş olacak ki, bunun hakkında soru sormaya yeltendi.

"Ama ya-"

Her ne diyecekse, ne soracaksa duymak istedim ve o tamamlamadan ben konuştum. "Evet, biliyorum. Şimdilik bunu konuşmaya ve düşünmeye hazır hissetmiyorum. Anlayış gösterir misin?"

Yüz ifadesinden ne kadar şaşırdığı belliydi çünkü benden böyle bir şey beklemiyordu. Ben de kendimden beklemiyordum. Zaten hep en beklemediğimiz şeylere dönüşürdük. Dünya buna göre planlanmıştı, her şeyin farklı bir yola batacağı kuralına göre. Bilinmezlik ve gelecek korkunçtu çünkü daha beklemediğim bir sürü şeyin gerçekleşeceğinin bilincindeydim. Çok şey bilmiyordum ama bu konudan emindim.

"Konuşman için sana zaman vereceğim."

"Sağol. Gerçekten minnettarım." Yatağıma, onun yanına oturdum ve kollarımı bedenine sardım, gözlerimi kapadım. İçimden kendime şunları söyledim; Karmaşık olan ne varsa düzelecek.

Evet, karmaşık olan ne varsa düzelecekti.

pinky promise (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin