BÖLÜM 49• GÜN 43''

Start from the beginning
                                    

Kendi yaralarını kendi başına kapatmaya alışmış bir kızın acizliğiydi bu.

Gökhan'ın sesi titrerken, "Geçti," dedi güçlü bir sesle. Alnını omzuma yasladı. Çaresizce çırpınan kalp atışlarımı duyup duyamadığını merak ettim. Duysa kalp atışlarımı hızlandıran şeyin ne olduğunu anlar mıydı? Dün gece biriyle seviştiğimi düşünüyordu. Belki de bu yüzden utandığımı zannederdi. 

Donuk bakışlarımı yavaşça mutfağın girişindeki duvarın üstünde asılı silaha kaldırdım.

Hiçbir şey geçmemişti.

Her şey daha kötü oluyordu.

Yeterli olduğunu belli edercesine sırtını hafifçe sıvazladım ve geri çekilmek için hafifçe bedenimi geriye kaydırdım. Gökhan'ın zayıf kolları bedenimi serbest bıraktığında dağılıyormuş gibi hissettim. Çatlakları olan bir cam şişeymişim ve biri beni dışarıdan desteklemediği sürece içime aldığım su beni patlatacakmış gibi hissediyordum. Her nefesim, kırık bedenimin bir son duasıydı. Kırık cam şişenin içine dolan o suydu.

Gökhan gözlerini yüzüme kaldırdı. "Konuşmak ister misin?" diye sordu usulca. Kapkara gözlerinde yansımamı görebiliyordum. Fakat kendimi görmek istemiyordum. Bu yüzden ondan birkaç adım uzaklaştım ve gözlerine bakmaktan kaçındım. Kafamı yavaşça sağa sola salladığımda zil sesine rağmen kesik bir nefes verdiğini duyabildim. "Tamam," dedi kendi kendine konuşuyormuş gibi. "Tamam, anlıyorum."

Kafamı sallayarak onu onayladım. Bir nevi teşekkürdü bu.

"Seni yargılamayacağımı biliyorsun değil mi?"

Kafamı tekrar salladım.

"Buradaki kimse seni yargılamayacak."

Ve bir kere daha kafamı salladım.

"Konuşmak istediğinde... Konuşuruz. Eğer hiçbir zaman konuşmak istemezsen de konuşmayız." Gökhan yanımdan geçerek buzdolabına ilerledi. Buzdolabının kapağını açtığında sırtıma çarpan hafif soğuğu hissettim. "İstersen oturup dinlen. Rengin atmış. İyi görünmüyorsun. Kahvaltıyı biz hazırlarız." Duraksadı. Kafası hafifçe öne eğildi. "Gerçi kimsenin bir şey yiyebileceğini sanmıyorum."

Sarp hariç, diye düşündüm.

Görmese de kafamı sağa sola salladım ve çay suyu ısıtmak için ocağa ilerledim. Tam ocağın karşısına bile varamamıştım ki zil sesinin mutfağa bıraktığı ikinci bir bedeni gördüm.

Çağrı üzerinde lacivert bir sporcu atleti ve beyaz şortluyla dışarı çıkmaya hazır görünüyordu. Elbette, dışarı çıkmasının bir yolu yoktu. Her adımında sağ taraftan iki yana ayrılmış düz saçları yüzüne doğru hareketleniyordu. Kapının eşiğinde duraksayıp bir bana, bir Gökhan'a baktı. Ardından mutfağa girdi.

Her sabah üçümüz odalarımızdan çıktığımızda Çağrı ve Gökhan asla aynı ortamda bulunmazdı. Çağrı, Gökhan'ın olduğu yere- banyoya, salona ya da mutfağa- özellikle gitmezdi. Son günlerde kahvaltılarını bile yarım yamalak ve hızlı yapıp mutfaktan herkesten önce çıkıyordu. Karşılıklı duran koltuklarımızda gözlerini kaldırmak istemiyormuş gibi eline bir kitap alıyor, okumasa bile akşam zili çalana kadar sayfalarını çeviriyordu.

Bu yüzden, bugün son günlere göre farklıydı işte. 

Gökhan muhtemelen onun geldiğini fark etmişti fakat tepki vermedi. Bir eli bembeyaz boynuna, Çağrı'nın onu boğarken çıkardığı parmak izlerinin hâlâ kaybolmadığı boynunda asılırken gözlerini buzdolabının içine dolaştırmak dışında yüzünde mimik oynamadı. Belli belirsiz morluklarla dolu yüzüne kaçamak bir bakış attıktan sonra önüme döndüm. Çaydanlığın altlığını alıp suyla doldururken boğazım kurumuştu.

OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)Where stories live. Discover now