NDLS -26- Elveda İstanbul

728 46 24
                                    

23. Bölümden itibaren ithaflara devam edeceğim :) Yani size bugün bi bildirim gelirse eğer şaşırmayınız :)

Listemde ki kişiler umarım ki bu süprizi beğenirler :)

Bu Bölümü DerTed 'e ithaf ediyorum :)

Herkese iyi okumalar...

_____

'Karakterim ve Tavrımı birbirine karıştırmayınız! Karakterim kim olduğumla ilgilidir, tavrım sizin kim olduğunuzla.'

_____

Taksiye doğru böyle gittik ve eve geldiğimizde birbirimize iyi horlamalar diyerek odalarımıza gidip uyuduk.

Geliyorum Almanya...

Gece hiç uyuyamadım. Sadece Yekta' yı düşünüyordum ve gözümün önünde duran boş kağıta.

Ona not bıraksam mı ki?

Yere baktığımda bin tane top şeklinde olan kağıtları gördüm. Hep yazmaya çalıştım ama nasıl yazabilirdim ki?

'Hey Yekta ben Mert'le birlikte almanyaya geri dönüyorum' mu yazacağım? Bu tam bi saçmalık olurdu..

En iyisi ona direk yüzüne söylemek olurdu. Kağıtlarla sanki korkakmışım gibi olurdu ve ben asla bir korkak değilimdir.

Saatime baktığımda 6'ydı. Ya şimdi gidecektim yada asla. Ben şimdiyi seçtim ve üstümü değiştirirken telefonumla taksi çağırdım.

Sessizce evden çıktım ve taksiye bindim. Adresi söyleyip beklemiştim. Yolda ellerimle beceriksizce oynayarak bin tane senaryo düşünmeye başlamıştım.

'Yekta ben Mert'le almanyaya gideceğim.'
'Efendim? Ne dedin sen??'

'Yekta ben yarın yokum.'
'Tamam gelince Görüşürüz.'

'Yekta ben.... ben almanyaya gitmem lazımım bana ihtiyacları var.'
'Benimde sana ihtiyacım var ama illa gitmek istiyorsan kapı orada.'

Hemen senaryolarımdan uyanıp başımı salladım. Böyle aptal şeyler olamaz ki. Bunlar sadece şu ünlü Hollywood filmlerinde veya Bollywood filmlerinde olurdu ama eğer Bollywood olsaydı şarkı söylerdik ama eğer Hollywood olsaydı bin kere öpüşürdük.

Geldiğimde borcumu ödedim ve evin arkasından dolanıp Yekta'yı arıyordum.

'Efendim.' dedi telaşlı sesiyle.
'Yekta evde misin?'

'Evet sen neredesin?' sordu dikkatlice.
'Kapıyı açar mısın seninle konuşmam gerek. Çok önemli bi mevzu.'

'Bi dakika hangi kapıdasın? Bin tane kapı var. Bak biz en iyisi başka bi yerde konuşalım.' söyledi tedirgin bi şekilde.

Çatık kaslarımla 'Yekta sen iyi misin? Sesin çok garip geliyor.'
'Elif uzaklaş!'

Onu dinlemeden odasına ayıt olan pencereye geçtim ve her şeyi görebiliyordum.

Ağızım hafif açık kaldı ve bin kere Gözlerimi kırptım ama bu maalesef bi rüya değildi. Bu maalesef bi kamera şakası değildi...

Yekta'yı üstü çıplak yatakta görmüştüm ve yatağın içinde uzun Saçlı Sarışın bir kız.

Elimde ki telefonu bile unutmuştum. Yere düştüğünü duyduğumda hala kendime gelememiştim. Sanki zaman durmuş gibiydi veya beni birisi buza döndürmüştü..

İçimde ki ses bana ne yapacaklarımı söylediğinde onu dinleyip başladım. Bir kaç metre ilerleyip büyük bir taş gördüm ve elime alıp bağırarak pencereye sabitleyip attım.

"Allah senin belanı...! Allah seni bildiği gibi yapsın...!" diye haykırmaya başladım ve son sözümde yere çömelip göz yaşlarımı çıkartmamak için çaba sarf ediyordum ama bedenim buna izin vermedi. Şelale gibi akmaya başladı ve hıçkırmaya bile başlamıştım.

"Daha kaç kere?!" dedim defalarca kez ve ellerimle Gözlerimi kapattım.

Elimde ki yüzükler Gözüme değindiğinde ikisini de çıkartmaya başladım. Nişan yüzüğümün içinde bir şey yazıyordu. Daha dikkatli baktığımda 'ElTa' yazıyordu.

Yerden kalkıp Yekta' ya baktım. Yataktan kalkmıştı ve bir şeyler söylemek ister gibi ağızını hep açıyordu ama yapamadı. Konuşamadı.

Yüzükleri ona doğru atmak istedim. Yumruğumu geriye çektim ona doğru atmak için ama yapamadım. Yapamadım...

Hala ona bakıyordum ve başımı sallayıp hala ağlıyordum. Hıçkırmaya bıraktım çünkü onun gözünde böyle perişan görünmek istemedim.

Yatakta yatan kişiye baktığımda sadece sırıtıyordu. Ona daha dikkatli baktığımda onun o kız olduğunu farkettim.

"Bana ne zaman yalan söylemedin?!" diye bağırmaya başladım ve o iğrenç alandan uzaklaşmak için koşmaya başladım.

Koştum. Koştum ve koştum... Nefesim bitene kadar koştum. Kalbim acıyordu ve sadece gitmek istedim. Belki de bu Dünya'dan gitmek..

Uçurum gibi bi yere gittiğimde manzaraya hayran oldum ve Gözlerimi kapatıp öne eğildim. Sadece gitmek istedim...

Tam uçuruma düşecektim ki beni birisi sıkıca belimden kavrayıp çekti ve bi kaç metre uzaklaştırıp yere yatırttı.

"Elif... i- iyi misin? Delirdin mi sen! Kalbim iniyordu! Sakın bunu bir daha yapma!"

Gözüm o kişiye geldiğinde Mert'i gördüm. "Konuş hadi! Konuşsana!"

Konuşamıyorum ki! İstiyorum ama olmuyor! Dilime sanki arı sokmuş gibiydi. Konuşamıyordum! Sadece ağlıyordum ve o da benim gözyaşlarımı hep siliyordu.

Beni kucağında taşıyıp Arabanın arka tarafına koydu ve kendi tarafına geçip sürmeye başladı.

Radyo calışmaya başladı ve bi anda Love me like you do Şarkısı çalmaya başladı.

"Değiştir şunu! Hemen!" dediğimde başka bi şarkı başladı.

Hüsran başladığında sessizce ağlamaya başladım ve daha fazla Mert'e değiştir demek istemedim çünkü artık bıkmıştım ve sadece çalan şarkıyı dinlemeye başladım.

Hala yumruğumun içinde olan yüzükleri pantolonumun cebine soktum ve Şarkıyı dinleyerek uyumaya başladım.

Gözlerimi açtığımda Mert beni uyandırmıştı. Korumalardan geçtik ve uçağı gidip yerlerimizi arayıp oturduk.

Ben camda oturuyordum ve Mert ise yanımdaydı. Kafamı sadece cam' a yönelttim ve belki de son kez İstanbul'u izlemek istedim.

Sessizce "Elveda İstanbul." dedim ve kemerimi bağlayıp izlemeye devam ettim.

Mert'in kolunu omuzlarımda hissettiğimde ona döndüm. Bana sırıtıyordu ama sırıtması bile beni gülümsettir miyordu. Başımı göğüsüne doğru dayadım. Kolunu sırtıma koydu ve diğer eliyle saçlarımı elledi.

Bir kaç tane göz yaşımı tişörtüne bıraktım ve farkettiğini biliyordum. Sadece bir şey yapmak istemiyordu. Beni sadece teselli etti çünkü fazla şey istemiyordum..

Gözlerimi yumdum ve o olayları unutmak istedim. Acaba futbol bana yardım edebilecek miydi?

Ne diyon Lan sen?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin