28.Bölüm:"Kuş gibi çırpınan iki yürek"

16 3 53
                                    

Merhabalar, iyi okumalar dilerim!

"Mehmet..." Leyla'nın dilinden dökülen isim, günlerdir aklından, zihninden çıkmayan isim şimdi dudaklarından tamamlanmış bir şarkının sözleri gibi vuku buldu. Adımları şaşkınlık ve büyük bir istek ile adama doğru yönelirken birbiri ardına hızla atılan adımlar, yörüngesini bulan bir gemi gibi doğruca Mehmet'i buldu.

"Mehmet Bey..." İlk seslenişte dilinden çıkmayan 'bey' sözü, bir anda diline takılmış bir düğüm gibi çıkmıştı. Mehmet, çok uzaktan görmüştü Leyla'yı. Şehre, hatta ülkeye döneli yalnızca üç saat olmuştu. Valizlerini bir araba vesilesiyle evine gönderirken, hasret kaldığı şehirde yürümüştü. Bu şehir insanlara oyunlar oynardı. Bazen hiç olmayacak yerler de olmayacak insanlar çıkarırdı karşılarına, bazen de günler boyu aynı yollara çıkan caddeler, insanlara birbirlerinin yüzlerini unuttururdu. 

Leyla, zihnine kazına bir kuyu gibiydi, uzun günler boyunca. Kuyu gittikçe derinleşirken, aklından çıkmayan o soru, dilinden çıkmıyordu bir türlü. Acaba, Leyla'yı o gün öpse şimdi nasıl olurdu her şey? Muhtemelen, kızın öğrencilik hayatını kendisinin de kariyer hayatını bitirmiş olurdu. O adımı atmak yerine ülkeden gitmeyi tercih etmişti Mehmet, ikisinin de iyiliği için.

Ama şimdi, şu dakikada, içindeki özlemin nasıl körüklendiğini anlıyordu. Leyla, önünde durduğunda iki yürek, kuş gibi çırpınıyordu kafeslerinde. Leyla, içindeki heyecan engel olamazken, yüreğinde hissettiği bütün hisler bir ayna gibi gözlerine yansırken, Mehmet'in buna kayıtsız kalması düşünülemezdi. 

"Leyla..." diye mırıldandı. Bu nida, bir seslenmeden uzak bir şekilde kırık bir ses ile çıkmıştı dudaklarından. "Gelmişsiniz." dedi, Leyla. Gözlerine inanamıyordu. Bazen onun hiç dönmeyeceğini düşündüğü anlar dahi olmuştu. Yurt dışında kalsa kalabilirdi, kim tutardı ki onu? Gidişinin bir yılı geçtiği geçen haftalarda bu düşünceden emin dahi olmuştu. Ama şimdi karşısındaydı. "Ne zaman döndünüz?" diye sordu Leyla. Ne demeliydi? Hoş geldiniz, sizi çok özlemiştim, yok daha neler? tüm hastane ve hastalarınız olarak mı deseydi? Yok yok, olmazdı. 

"Birkaç saat önce..." dedi Mehmet. Konuşmayı yeni öğrenen bir bebekten farksızdı şuan. Leyla, anlayış ile başını salladı. Demek daha yeni dönmüştü. Döner dönmez sokağa atmış kendini, diye düşündü Leyla. Çok fazla konuştuğunun farkındaydı bu yüzden kendini frenlemek istedi. Sustu. Yeni gelmişti adam daha. Ona sarılmamıştı bile, ama daha önce hiç sarılmamışlardı ki, tokalaşmalımıydılar? Ama bunun için çok geç kalmamıştı? Leyla, ilk defa bu kadar paniklediğini hissetti. 

Leyla'nın aklından tonlarca düşünce geçerken, Mehmet'in dudakları aralanıp da tek bir sözcüğü çıkaramıyordu. Ne olmuştu ona? Neden konuşamıyordu? Ne yapmalıydı? Dudakları kenetlenmişti. Derin bir nefes aldı.

"Ben gideyim." Çok mu uzak davranmıştı? Ama zaten öyle davranması gerekmez miydi? Daha babacan bir tavır takınmaya karar verdi. "Hastane de görüşürüz, Leyla..." Bir de hastane vardı. Nasıl uzak duracaktı bu güzellikten? Yüzüne bir gülümseme takındı, şuan en hakiki davrandığı şey bu gülümseme olabilirdi. Usulca ayrıldı Leyla'nın yanından. Dudaklarından bir nefes döküldü.

Ne oluyordu böyle Mehmet'e? Normalde her söze verilecek bir cevabı vardı ama Leyla'nın karşısında dili lal olmuş, zihni buğulanmıştı. Hızlı adımlar ile kızı gerisinde bıraktı. Kaçtı, bu duygudan, bu sersem hallerinden kaçabilmek için hızlandı. İçinde hissettiği eksiklik için yürümemiş miydi sanki onca yolu? Neden eksikliği bulduğunda kaçmıştı ki? 

Leyla, adamın arkasından baktı. Ne olmuştu ona? Neden dili bir anda çözülüvermiş, kendisinden uzak bir şekilde bu kadar çok konuşmuştu ki? Ne oluyordu ona? Gerçek Leyla bu değildi ki, Leyla her zaman kontrollü davranırdı. Şimdi bir çocuk gibi tecrübesiz davranmasının nasıl bir açıklaması olabilirdi.

TaklitHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin