24.Bölüm:"İçinde yükselen duvarlar"

17 4 75
                                    

Merhaba, iyi okumalar dilerim.

Ezgi, şaşkınlığın verdiği bozgun ile olduğu yerde kaldı. Bir eli kapının kolundayken, diğer elindeki fırça ile eli boşluktaydı. Bakışları, karşısındaki bedenin yüzünde kilitli kalmıştı. Kapının önünde gördüğü yüz ile kapıyı geri kapama isteği ile doldu. Değil şuan, ömrünün hiçbir kısmında görmek istemiyordu bu yüzü. Geri kapatmaya yelteneceği sırada konuşmaya başlaması ile durdu.

"Montun ben de kalmış." Ezgi, o zaman Zeynel'in elindeki montu fark etti. Montu kendisine doğru uzatıyordu Zeynel. Aylardır göremediği montu, onun elindeydi, varlığını bile unutmuştu. Montu Zeynel'in omzuna koyduğu gün geldi aklına. O zaman da bu kapının önünde olmuştu her şey. Bir şey söyleme gereği duymadan montu aldı, kapıyı geri kapatacağı sıra da Zeynel tekrar konuşmaya başladı.

"Konuşabilir miyiz?"Ezgi'nin kapının üzerindeki eli dondu. Suratına bir duvar gibi kapamak istediği kapıyı tutarak destek aldı. Sebepsizce dizlerindeki derman kesilmişti. Ezgi, genç kızın yüzüne, gözlerinin içine baktı. Kızın gözlerindeki ısrar, dudaklarının ucundaki ufak kıvrılma ve bu istek, ona çok yabancı geldi. Ne olursa olsun, konuşmak istediğini zannetmiyordu. Ezgi, konuşma kısmını es geçip, başını eğdi. Dudaklarında alayla kıvrılmış bir gülümseme vuku buldu. İçine dolmaya başlayan öfkeyi yansıtma şekliydi bu. Bir iki saniye geçmeden dudakları düz bir çizgi halini aldı. 

"Sanmıyorum." diye mırıldandı. Üçüncü ve son kez kapıyı kapatmaya yeltendiğinde, Zeynel anlık gelen bir dürtü ile kapının kapanacağı yere ayağını koyarak, kapanmasını önledi. Ezgi, çok içinde açılmış gözleri ile Zeynel'e baktı. Yok artık! Bunu da yapamazdı herhalde.

"Konuşmak istiyorum." Zeynel, eğer bir şeyi istiyorsa, konu ne olursa olsun, onu alana kadar peşini bırakmazdı. Geçmişin yüklerini omuzlarından sıyırırken bugün, tam da şuan ne olursa olsun onunla konuşmalıydı. "Lütfen." diye ekledi nazik olmaya çalışarak. Ezgi, kapıyı kapatmaktan vazgeçerek, ellerini göğsünde kavuşturdu. Bu onun dilinde "Seni dinliyorum, ama her an kapıyı suratına çarpabilirim." demekti. Zeynel, kapıdan içeriye şöyle bir bakış attı. Anlaşılan içeri girmeyecek, kapının önünde ne söylerse söyleyecekti. Anlayışla kafasını salladı. Bu da bir adımdı. 

"Lafı uzatmadan konuşacağım." diye belirtti ilk, ardından devam etti. "Ben uzun zamandır iyi değildim. Sürekli aynı nokta da durup dolaşıyordum ve..." Ezgi, ile bakışları birleştiğinde gerçekten uzatmaması gerektiğine kanaat getirdi.

"Sadece geçmişi geçmişte bırakarak bugünü kurtarabileceğimi söyledi biri, ve bu yüzden bir şeyleri telafi etmeliyim." Ellerini, hiç ondan beklenilmeyecek bir şekilde önünde birleştirdi, parmak uçlarına baktı. "Sana geçmişte neler yaptığımı hatırlıyorum, her ne kadar senin hatırlamamanı istesem de, eminim ki beni her gördüğünde zaten hatırlıyorsundur." Zeynel, cümlelerini toparlamaya çalışıyordu.

"Sen bana hep iyi bir arkadaş oldun, benim aksime. Ve yıllar sonra tekrar karşılaştığımızda sandım ki, yine arkadaş olabileceğiz. Biliyorum saçmalık." Bu nokta da gözlerini devirdi, sorun şuydu ki, Zeynel uzun zamandan sonra ilk kez bu kadar içtendi.

"Ne kadar işe yarar bilmiyorum." Ellerini iki yana açtı. "Özür dilerim. Keşke her şeyi geri alabilsem..." diye uzatacağı anda Ezgi araya girerek onu durdurdu. 

"Pişmansın, özür diliyorsun hmm." Elleri göğsündeyken başını ileri geri salladı. Yüzünde oluşan alaycı gülümseme silinirken, sabit bir şekilde karşısındaki kızın gözlerine baktı.

"Kimsenin pişmanlığı, özür dilemeleri, kendi vicdanlarını rahatlatma çabaları umurumda değil." Ezgi, dudaklarını birbirine kenetlerken, yorgun bir ifade belirdi gözlerinde. Zeynel, onun çoğul konuştuğunu fark etmişti, demek ki mutlu olmak isteyen birileri daha vardı.

TaklitOù les histoires vivent. Découvrez maintenant