19.Bölüm:"Arzunun o umutsuz pençesi"

28 5 93
                                    

Merhaba, iyi okumalar dilerim!

Ezgi, üzerindeki beyaz elbise ile ellerini göğsünün biraz altında birleştirmiş, etrafa bakınıyordu

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.

Ezgi, üzerindeki beyaz elbise ile ellerini göğsünün biraz altında birleştirmiş, etrafa bakınıyordu. Önü v şeklinde açık kalan, tül bir elbise giyinmişti Ezgi. Omuzların aşağısında bollaşan, belinde ince bir kuşak sarılı ve bel çizgisinden sonra asimetrik bir şekilde bacaklarına dökülen etekler, ona hiç olmadığı kadar prensesler gibi hissettirmişti. Her kız çocuğunun içindeki, prenses olma isteğinin onda da olacağını hiç düşünmemişti. Bir düşündü. Hayır, Ezgi prenses değildi, belki elbisesi öyle hissettirebilirdi ama prensislikle alakası yoktu. O hiç bir zaman çıt kırıldım bir kız olmamıştı, onun ruhu savaşçıydı.

Çağrı neredeydi? Ezgi, dudaklarını dişlerken, parmaklarının ucundaki eteğe baktı. Ayaklarında parmaklarını açığa çıkaran, hasır bir sandalet vardı. Kahverengi saçları, her  zamankinin aksine iri dalgalar halinde sırtına dökülüyordu. Bugün bir farklılık yapmak istemişti. Gözlerinde, kahve gözlerine vurgu yapacak, kahve ışıltılı bir far vardı. Dudaklarına her zamanki kırmızı rujunu sürmüştü, bu bahar güneşinin altında dudakları bile parlıyordu. 

Kampüsün içindeydiler, bahar festivali her zaman fakülteler arasındaki o büyük boşlukta yapılırdı. Festival için gelen grup çoktan sahneye çıkmıştı. Konser alanının biraz gerisinde olmalarına rağmen müziğin sesi kulaklarına çalınıyordu. Konser alanının aşağısındaki yolda panayır vardı. Festivallerin olmazsa olmazı... Leyla ve Sarp, konser alanında olmalıydılar. Ezgi, tek başına Çağrı'yı bekliyordu. Etrafından insanlar gelip geçiyordu. Ezgi'nin sabırsız bir yanı vardı, bu yüzden beklemeyi hiç sevmezdi. Çağrı'nın geleceği yola doğru yavaş yavaş yürüdü. Konser alanına çıkan tek bir yol vardı. Bu yüzden Çağrı da bu yoldan gelecekti, yol üstünde karşılaşırlardı. 

Ezgi, gözü yollarda yavaş yavaş kaldırımda yürümeye başladı. Müziğin sesi kulağına geliyordu. Ama konser alanında dinlemek başka olacaktı. Afişteki ismi hatırlamıyordu ama grubun cover şarkılar çalacağını da biliyordu. Program da yazıyordu. Hafifçe esen bir rüzgar dalgalı saçlarını okşadığında, memnuniyetle gülümsedi Ezgi. Rüzgarı severdi, onun dokunuşu büyülüydü. Rüzgar saçlarını gözlerinin önüne getirirken, yüzündeki gülümseme ile parmaklarını saçlarına götürüp, çekti. Saçlar, gözlerinin önünden çekildiğinde bedeninin önünde bir beden hissetti. Kafasını kaldırdığında karşılaştığı gözler, Çağrı'ya ait değildi.

Enes.

Gözlerinde, yıllar öncesine ait o aşağılama, nefret dolu gözlerden eser yoktu. Siyah, yoğun gözleri yumuşak bir tını ile kısılmıştı. Aynı yumuşak dokunuş, dudaklarına da değinmişti. Enes'in yüzünde bir gülümseme oluşmuştu! Ezgi'nin bakışları şaşkınlıkla birkaç saniye genç adamın dudaklarında dolaştı. Evet, her insanın gülümseme yetisi vardı. Ama Enes? İşte buna şaşılırdı. Genç adamın bakışları kızın üzerinde dolaştı, hiç olmadığı kadar farklı görünüyordu. Sanki gözlerinin içi bile parıldıyordu. Genç kızın dudaklarındaki bakışını yakaladı, bu bakış gözlerini kızın dudaklarına yöneltmesine sebep oldu. O küçük, kırmızı dudaklar... Kendini bir an için o dudaklara dokunurken hayal etti. Ve arzunun o umutsuz pençesine düştü.

TaklitDonde viven las historias. Descúbrelo ahora