14.Bölüm:"İfadesizliğin arkasına sinmiş bir gölge"

31 13 90
                                    

Merhabalar, iyi okumalar dilerim!

Sedef Sebüktekin & Can Ozan - Bul beni

"Jelibon ister misin?"

Mutluluk bulaşıcıdır, insanın ruhuna bir kez ilişti mi, tüm bedenine ilmek ilmek işlenir ardından mutluluğun paylaşılma zamanı gelir. Paylaşılan mutluluk güzeldir ya. Ezgi, dudaklarının arasından döküldüğü anda pişman oldu. Kendine kızmak istedi, bunun yerine utangaçlık bedenine yayıldı. Ama hayır utandığını belli etmemeliydi. Enes'in ona bakan yüzüne dikkatle baktı.

Çocukluğunda ona eziyet eden birine, çocuksu bir mutluluk ile yaklaşmak, hayatının en garip tezadı olmalıydı. Belki de en masumu. En saf düşüncesi.

Enes, Ezgi'yi birden hiç beklemediği bir anda, hiç beklemediği sözcükler ile görmesi ile şaşkınlığına engel olamadı. Asırlar öncesinden kalmış duygu kırıntıları, şaşkınlığını belli etmekten dahi acizdi. Bunun yerine 'ifadesiz' diye adlandırabileceği, bir bakış ile ona baktı. Söyleyecek tek kelime dahi bulamadı. Siyahın en koyu tonundaki gözleri Ezgi'nin elinde duran mor renkteki pakete takıldı. Çocukluğunda bile yemezdi ki, Enes böyle şeyler. Nereden çıkmıştı bu şimdi?

Ezgi, utanç ile kızardı. Neyse ki esmer teninin ona sunduğu eşsiz yetenek sayesinde kızardığı çok da belli olmuyordu. Her utandığın da olduğu gibi kulakları hafiften yanmaya başlamıştı. Enes'e karşı ilk kez utanıyordu, bu hayatında bir ilkti. Enes ve Ezgi'nin bir diğer ortak noktası ise; kesinlikle ifadesizlikti. Sanki, böyle saçma sapan bir teklif de bulunmamış gibi yüzü ifadesizlik ile boyanmıştı. İfadesizliğin arkasına sinmiş bir gölgeyi saklıyordu, iki beden. Birbirlerinden haberleri olmadan. Ezgi, pes etti. Uğraşmanın bir anlamı yoktu. Belki ondan küçük bir tepki görse o gün ki kabalığı için özür dileyecekti. Ama şuan ki bakışları tüm iyiliğinin ve mutluluğunun üzerine prangalar vuruyordu.

Ezgi, Enes'e baktı. Enes Ezgi'ye. Ezgi bakışlarını çekti. İçinde çok derinden bir yerde şu ses yankılanıyordu: Ne gerek vardı buna? Ezgi'nin hiçbir şeyden pişman olmamak gibi bir huyu vardı. Bu yüzden paketi Enes'in burnundan çekti. Omuz silkip birkaç adım geriledi, bir adım atıp paketten bir jelibonu ağzına attı ve şekerini yavaş yavaş eritti. Bundan ayrı bir zevk alıyordu.

"Kalsana." Enes, kızın gitmeye karar verdiğini anladığında pas tutmuş dudaklarındaki mührü zorlayarak açtı. Hayatında ilk kez yalnız kalmak istemiyordu. Bıraktı gururunu bir kenara, kızın arkası dönük olduğu yerde kalışını izledi. Gurur kime ne kazandırmıştı ki?

Ezgi, yoluna devam etmek ve geriye dönüp Enes ile konuşmak arasında kaldı. İki tarafa da hareket edemiyordu. Bunun üzerine olduğu yer de kalmıştı. Arkasını dönüp gence baktı. Enes kısa bakıyordu. Ezgi kararsızca bir nefes verdi. Bugün değilse ne zamandı? Ezgi kaçmayacak ve yüzleşecekti. Kalmaya karar verdi, daha çok bu istek baskın geldi. Yurtta onu bekleyen felaketten kaçarcasına yavaş adımlar açıp Enes'in olduğu banka aralarına mesafe koyarak oturdu.

"En son senden uzak durmamı, her köşe başından çıkıp kahramanlık taslamamamı ve kendi başının çaresine bakabileceğini söylemiştin. Şimdi bana şeker veriyorsun, tuhaf." Ezgi bunu tahmin etmeliydi, kendisi kaşınmıştı. Kendi yoluna bakıp gitseydi bu sözleri duymak zorunda kalmayacaktı. İçindeki öfke bir anda kabardı, saçmalamıştı işte. Ne vardı yoluna gitseydi. Sinirle ayağa kalktı. Söyleyecek tek kelimesi dahi yoktu. İyi niyet bile fazlaydı.

"Eğer konuşmak istemeseydin, o barış dalını uzatmazdın Ezgi." Enes, Ezgi'ye baktı. Belki yıllardır sadece ismini bildiği kızı yakından tanımıyordu ama barış işaretlerini görebilecek kadar zekiydi. Ezgi dediği gibi geçmişi bırakıp yoluna bakmak isteseydi, onu gördüğünde yolunu değiştirir. Yürür giderdi ama yapmamıştı. Çünkü geçmiş kanayan bir yaraydı, sürekli kabuk tutar en ufak bir eşeleme de yine kanamaya başlardı. Belki de düzeltilebilirdi bu yara.

TaklitHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin