awakening

190 13 2
                                    

Sabah telefonumun alarmını yüzünce kez erteleyecekken sinirlenip aniden kalktım. Sıçmıştım.
Oryantasyonun başlamasına yirmi dakika vardı ve ben hala hazırlanmamıştım. Beş dakikada soğuk bir duş alıp üstüme kot şort ve mor crop giyip yanıma da gömleğimi almıştım. Hafif bir makyaj yapıp kapıda aceleyle parfümü sıktıktan sonra asansöre koştum.

İçeriden bir kızın asansör kapısını tutması ile yetiştim. Nefesimi düzene sokmaya çalışırken kıza teşekkür ettim. Kız rica ettikten sonra "sen de mi geç kaldın?" dedi. Başımla onaylayıp "jetlag oldum sanırım." derken sırıttım. "Ben de öyle o yüzden kendime gelemiyorum."  dediği anda giriş katına gelmiştik. "Adın nedir bu arada?" dediğimde "ben Mel sen de Jenna olmalısın." derken sorgulayıcı bakışları attığımı fark edince "Dün servise binerken duydum." dedi. "Ahh geç kalmıştım yine." dedim. "Şuna bak herkes kapıda toplanmış koşalım Jenna!" dedi.
Koşarak öğrencilerin yanına gelmiştik, cidden herkes oradaydı.

Gözüm birilerini arıyordu ki o sırada yaklaşık on metre ötedeki Chan'la göz göze geldik bana göz kırpması ile gülümsedim. "Ohayō Chan." diye dudaklarımı oynatarak selam verdim. Tam o da bir şey diyeceği sırada arkasından bir kız gelip yanağını öptü. Chan'ın gözleri parladı ve birden canlandı. Arkasını dönüp kızı kucakladığında kendimi sebepsizce çok kötü hissettim. Aslında saçmalıyordum onu yalnızca iki gündür tanıyordum ama salak gibi çok etkilenmiştim.

Başımı ayaklarıma doğru eğdiğimde Mel beni dürttü.
"Jenna tanıyor musun onları?" dediğinde ona doğru dönüp "Chan ile dün mutfakta tanıştık yanındaki kız sanırım sevgilisi." dedim cümlenin sonunda gözlerimi devirerek. Mel beni hızlıca süzdü "pislik biri olmak istemem ama sen o kızdan çok daha güzelsin bence zaman ilerledikçe bu iş olur." dediğinde "nasıl yani?" dedim. "Hey Jenna ben bu işlerden çok iyi anlarım ondan hoşlanmışsın bakışlarından belli bebeğim." dedi. Şaşkınlıkla "bana yardım et nidaları atmamak için zor duruyorum Mel🫂." dedim. "Sen o nidaları atmasan da ben yardım ederim deneyim konuşuyor burada." dedi. Sanırım Mel ile aniden yakınlaşmıştık ve buna içten içe çok seviniyordum. Kahkaha atmamla herkes dönüp bakmıştı, Mel de bana katılıp gülünce iyice rahatlamıştım. Birbirimizi dürtüp susmaya çalıştırdığımız sırada birinin ilerlediğinin gördük. Gelen galiba yurt müdürüydü.

Müdür, geldiği sırada oryantasyon ile ilgili bir şeyler anlatmaya başladı "evet gençler öncelikle günaydın ve hoşgeldiniz." yaklaşık otuz kişilik gruptan cansız bir günaydın sesi geldi. "Okul başlamadan önceki üç ayınızı verimli geçirebilmeniz ve dilinizi geliştirmeniz için okul kulüplerine ve gezilerimize mutlaka göz atın. Lütfen unutmayın mutlaka bir kulübe girmelisiniz, tabi isterseniz birden fazla kulübe de girebilirsiniz hem bu size çok büyük yarar sağlar." dedi 1.50 boylarında çok sempatik bir kadın. "Bu yıl size okul rehberliğini ben yapacağım." mahcupça başını eğerek "Yoko Sanyu senseiniz her zaman size yardım edecek, bir sıkıntı yaşadığınızda her zaman bana ulaşabilirsiniz." dedi. Kalabalıktan teşekkür nidaları yükselirken tekrar Chan ile göz göze geldik. Hızla gözlerimi kaçırdım.

Kalbim bu kadar salak olmamalıydı ya da sadece salak olan bendim. Kişiliğimdi. Birinin sevgilisini, aşık olduğu insanı elinden çalacak kadar bencil ve pislik bir insan değildim. Ayrıca ilk görüşte aşka bile inanmazdım ne olmuştu bana böyle.

Mel'in bir anda elime başvuru kağıdı sıkıştırması ile bakışlarımı Chan'dan çektim. Kulüplere göz atarken judo ve fotoğrafçılık kulübü gördüğüm anda otuz iki diş gülümsedim. Mel bana baktı ve "neye katılmayı düşünüyorsun ben fotoğrafçılık iyidir diye düşündüm yaa." dedi ve ekledi "offf aşçılık da var ben okeyim." dedi. "Ben de fotoğrafçılık ve judoya yazılırım." dedim. Kağıtlarımızı doldurup Sanyu senseiye verdik.

Okula cidden üç ay vardı her anımı dolu geçirmek için kendime söz vermiştim asla yatmak yoktu. Mel'e dönüp "bugün bir yerleri gezelim mi?" dedim. Mel muzipçe gülüp bir şeyler düşünüyor gibi yaptı "bence Chan ve sevgilisine takılalım çok iyi fikir değil mi?" diye sordu. Mel'e yalvarır bakışlar atarken Chan ve sevgilisinin bize doğru ilerlediğini gördüm. "Sıçtık."dediğim anda Chan "günaydın hanımlar kulüp işini ne yaptınız?" dedi. Mel hemen atlayıp "Jenna judo ve fotoğrafçılık, ben de aşçılık ve fotoğrafçılık seçtim ya siz ne yaptınız?" dediğinde "Ben de judo ve tiyatro kulübünü seçtim." dedi ve el ele tutuştuğu sevgilisine bakarak "Hina maalesef bizim okulda değil." dedi. Ahahahah ne üzüldüm.

Mel yalandan üzülüyor gibi sesler çıkardı. Gülmemek için zor duruyordum Mel çok tatlıydı. Kayıp kız kardeşim gibi olmuştu bir anda.
"Ahh ben Mel adımı söylemeyi unuttum, sen Chan ve sen de..."deyip duraksadı Hina'ya bakarak. "Ben Koemi Hina Chan'ın kız arkadaşıyım."dedi. "Aaa sen buranın yerlisisin Hina-chan, zahmet ettirmek istemem ama bizi gezdirir misin bir planın yoksa?" dedi Mel. Kesinlikle bir şeyler planlıyordu, hem kötü hissediyordum hem de hoşuma gidiyordu. Mal mıyım?

"Aslında Chan ile gezecektik ama..."deyip duraksadığında Chan "kızlar da bizimle gelebilir bence aşkım, biz yarın takılırız baş başa." dedi. Hina başıyla onayladı memnuniyetsiz bir şekilde. "O zaman bugün Skytree'ye gitmeye ne dersiniz hem ben de çok merak ediyorum." dedi Chan. Mel heyecanla "EVET GİDELİM HEMEN!" dedi. Hepimiz dönmüş Hina'nın memnuniyetsiz suratına bakıyorduk ki "gidelim madem." dediğini duyduk.

Kısa bir yolculuktan sonra Skytree'ye giriş yaptık.
634 metre yüksekliğinde 29 katlı koca bir yapıydı. Asansöre binip 25.kata çıktığımızda kapı açılır açılmaz mükemmel bir tokyo manzarası ile karşılaşmıştık. Cam kenarına ilerledikçe başım dönmeye başlamıştı. İşte yine başlıyordum Tanrım...Yükseklik korkumu hesaba katmadan böyle bir salaklık yaptığıma inanamıyordum.

Cam kenarına iyice yaklaştığımızda birden sendelemeye başladım başım iyice dönüyordu. Midem de bulanmaya başlamıştı tam dizlerimin üstüne çökmek üzere iken Chan'ın bir anda belimden sıkıca tutması ile ona döndüm. "İyi misin Jenna?" dedi endişeli gözlerle, "İyiyim yalnızca başım döndü yükseklik korkum var da..." dedim. Sağ tarafımdan kötü bir enerji hissettim. Hani biri size dik dik bakar da hissedersiniz aynı onun gibi. Hina yarım bir gülüşle bize bakıyordu. Çok iğrenç bir bakıştı. Tek kelimeyle tiksinç. Ama neden gülüyordu? Bu kızdan iyice iğrenmeye başlamıştım.

Mel de bana yardımcı olunca Chan beni bıraktı ve çantasından su uzattı, şişeyi alırken ellerini yumuşakça kavradım. Sıcak ve nispeten büyük ellerini tutmak istemiştim. Sadece ona daha yakın olmak istiyordum. Biraz daha manzaraya baktıktan sonra Skytree'nin restoranına geçtik. Menüye göz gezdirirken Hina'nın telefonunu alıp hızlıca tuvalete ilerlediğini gördüm. Mel ayağa kalkıp "ben de lavaboya gideyim."dedi, baş başa kalalım diye mi uğraşıyordu? "Büyük bir sushi tabağı istemeye ne dersin?" dedi Chan, gülümseyerek onayladım. Siparişimizi verdikten sonra garsona teşekkür edip gözlerimi ellerimde sabitledim. Gergince ellerimle oynarken Chan "bir sıkıntı mı var Jenna?" dediğinde bakışlarımı ellerimden gözlerine sabitleyip "beni tuttuğun için teşekkür ederim ama sanırım Hina bundan çok rahatsız oldu." dedim. "Önemli değil Hina anlayışlı bir kızdır merak etme sen." dedi. Biz okul muhabbeti yaparken Mel beti benzi atmış bir şekilde bize ilerliyordu. "Neyin var Mel?" dediğimde beni hızlıca susturup "ahahah anlatırım ne sipariş verdiniz?" dedi. Kesin bir boklar olmuştu...

Buraya kadar okuduysan çok öpüyorum lütfen yorum yapıp fikrini belirtmeyi unutma 🥺💞
1068 kelime yazmışım yuh cidden♿️
Ayrıca bok gibi yerde bitirdim bölümü of

Can't you see me -BangChan-Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz