when it hurts

829 64 81
                                    

Gün içerisinde tek eğlencem telefona bakmak, yemek yemek ve dışarıda yalnız başıma dolanarak mutlu insanları izlemekti.

Olabildiğince meşgul olmaya çalışıyordum çünkü zihnimin içi beni hasta edecek, delirtecek cümlelere ev sahipliği yapıyordu.

Annem hep derdi; “Bazen kendi kafanın içi, olabileceğin en kötü yerdir.” diye. Haklıydı da. Kendime en büyük zararı yine kendim veriyordum.

Ayaklarımı yataktan sarkıtıp sürünerek kalktığımda elimle terli saçlarımı geriye ittim ve odanın dışına ilerledim.

Bu böyle olmayacaktı.

Tam bir haftadır uyuyamıyor, uykusuzluğumun verdiği yorgunluk yüzünden de ne okula gidiyor ne de başka bir şey yapıyordum.

Sıkılmadan ve yorulmadan yaptığım tek şey yatağımda uzanarak tavanla bakışmaktı.

Hatta o kadar uzun süre bakışmıştım ki beyaz tavanımla, artık bana nefes alan, konuşan bir canlı gibi geliyordu.

"Uyandın mı?" Jimin'in yorgun sesi salonda yankılandığında olumsuz anlamda salladım kafamı. Uyku sorunları yaşadığımın farkındaydı lâkin inatla tekrar ve tekrar aynı soruyu sormaya bayılıyordu.

Omuzlarımı silktim. "Hiç uyumadım ki uyansam."

Mutfağı saran hoş koku beni kendine çekerken Jimin'i salonda tek başına bırakıp büyük mutfağa ilerledim.

Kabullenmek istemesem bile Taehyung'u deli gibi özlüyordum. Göğüs kafesimin sert parçaları sanki benimle inatlașıyor, istediğini yaptırmak adına güçsüz kalbime baskı uyguluyordu.

Bu yüzden bugün yıpranmış bedenime çeki düzen verip hazırlanacak, hemen ardından da Taehyung'un evine doğru yola koyulacakım.

Beni dinlemesi gerekiyordu.

Son yaşadığımız o tatsız yanlış anlaşılma önüme dikenli teller ile bir engel çekmişti.

Ensesini kaşıyarak mutfağa giren sevgili abim düşüncelerimi bölerken derin bir nefes aldım. "Bugün Taehyung'un yanına gideceğim."

"Annem," dedi ve olumsuz anlamda kafasını sallayarak cümlesine devam etti. "...ölsen bile gitmene izin vermez."

O oldukça şaşkın bir şekilde beni izlerken, bedenimi ele geçiren cesaret duygusunu ölçüp tartmaya çalıșıyormuș gibi bir hâle bürünmüştü. İşaret parmağımı ona çevirdim ve usulca salladım.

"Sen beni idare edeceksin ki güzelce işlerimi halledip geri gelebileyim."

Alaylı bir gülüş eşliğinde bana sırtını döndüğünde onu söylendiği yerde yalnız bırakıp odama ilerledim.

Onunla konuşurken mutfakta ne yapacağımı, niye gittiğimi dâhi unutmuştum.

Dolabımın önünde minik bir telaş bedenimi sararken elime geçen iki üç parça kıyafeti hızla üzerime geçirdim ve saçlarımı tepeden sıkıca topladım.

Uzun bir gün olacaktı bu yüzden saçlarımın beni terletmesine, çirkin bir koku yaymasına izin veremezdim.

Yanıma aldığım minik bir çanta ile odamdan çıktığımda sessiz adımlarla annemin odasının önünden geçtim, Jimin'e bir öpücük bahșettim.

past life ☂ 𝒗𝒓𝒐𝒔𝒆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin