20. BÖLÜM - ZEHİR.

15.2K 1.5K 1K
                                    

Selamlar! Bölüm Cumartesi gelecekti ama erkenden bitirince atayım dedim, umarım beğenirsiniz.

Keyifli okumalar. Lütfen oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın.

🐺

Boris her zaman alanında başarılı bir doktordu. Bu zamana değin elbette hayatta tutamadığı hastaları muhakkak olmuştu ancak ölenler için bile elinden geleni her zaman yapmıştı. O, ülkenin en iyi cerrahlarındandı. Birçok hastayı iyileştirmiş, birçok hastayı yeniden hayata bağlamıştı.

Ancak şuan kollarındaki beden herhangi biri değil, canıydı. Boynundan akan kanlara inanamıyordu. Rüya mıydı, tüm bu olanlar? Rüya olmalıydı.

Çağla yine o güzel gözlerini Boris'e dikmeli, Ebru ile Türkçe bir şeyler konuşmalı, saçma şakalarından yapmalıydı... Fakat şuan Çağla hissedilemeyecek derecede az nefes alıyordu.

"Bir şey yapmalıyız!" diye bağıran Ebru'nun sesini duydu Boris. Hissiz gözlerini ağlamaktan bir hal olan kıza çevirdi. Ebru, Çağla'nın bir elini sıkıca kavramış Boris'ten adeta yardım dileniyordu.

Boris, o an omzunda bir el hissetti. Bu kişi Chris'ti. "Sisler gitti, Çağla'yı sarayın hastanesine götürelim."

Sanki Boris bir yerlerden emir almayı bekliyormuşcasına silkelendi, kendine geldi ve kollarındaki narin bedeni kavrayarak kucakladı. Hemen ardından ezbere bildiği yolları koşmaya başladı. Ardından onu Hazel, Drew, Chris ve Ebru da takip ediyordu.

Sarayın hemen yanında, üç katlı bir hastaneydi varmak istedikleri yer. Kraliyet kanı taşıyanlar ve onların mühürlü oldukları kişiler hariç kimse orada tedavi olamazdı. Hızlı adım seslerinin tek ortak noktası, umutsuzluktu.

Hepsi Çağla'nın yaşamından umutsuzdu zira hançer şah damarına yakın bir yere saplanmıştı ve o hançerin zehirli olduğundan eminlerdi. "Rose nerede?" diye sordu Hazel. "Her ihtimale karşı yanımızda olmalı."

"Hayır," dedi Ebru hırçın bir sesle. "O yaşayacak."

Drew onu umursamadı ve Brendon'a haber vermek için telefonuna sarıldı ancak kimseye ulaşamadı. "Açmıyor," dedi sıkıntıyla.

"Ne demek açmıyor?" diye sordu sinirle Chris. "Kıza bir şey olursa ne yapacağız? Bizim dönüştürme yetimiz yok."

Hiç kimse Chris'e verecek bir cevap veremezken nihayet hastaneye gelmişlerdi. Anında önlerine verilen sedyeye sevdiği kadını dikkatlice yatırdı Boris. Alnına bir öpücük kondurdu. Yanlarına toplanan hemşire ve doktorlar boğazından hançerlenen bu kıza acıyarak baktılar.

"Onu yaşatın," dedi Boris soluk bir sesle. Ardından meslektaşlarına baktı. "Onu yaşatın ve benden ne dilerseniz dileyin. Bu canım dahi olsa veririm, yeter ki yaşatın onu."

Doktorlardan biri, "Emredersiniz Prensim," dedi ve onun sesiyle sedye hızla uzaklaştı. Diğerleri de onu takip ederken büyük bir sessizlik hakimdi.

Çağla ve beraberindeki doktorlar ile hemşireler başka bir alana girdiler, ardından kapılar kapandı. "Sen neden girmedin?" diye Boris'e sordu Ebru. "Sen doktorsun. Amy'i kurtarmıştın, onu da kurtarabilirsin."

Ebru farkında değildi fakat Çağla ondan gider gitmez Boris'in vücudundaki güç ondan çekilmişti adeta. Sendeledi, Ebru'nun hızla kolunun altına girmesiyle kıza yaslandı. Öbür yanında Drew'i hissetti. "Endişelenme," dedi Drew usulca. "O iyi olacak."

O iyi olacak..

Söylerken bile inanmıyordu Drew. Çünkü kızın durumunu kendi gözleriyle görmüştü. Şah damarına saplanan hançeri unutamıyordu, sağ çıkması imkansızdı.

PABUCUMUN MÜHRÜWhere stories live. Discover now