18. BÖLÜM - YEMEK.

15.5K 1.6K 1.3K
                                    

Merhabalar hepinize. Yeni bölümle karşınızdayım ama bölümden önce küçük birkaç şeyi konuşmak istiyorum. Bölümlerin yavaş geldiğiyle alakalı birkaç yorum gördüm ve açıkcası kendimi kötü hissettim gerçekten geç mi geliyor diye. Baktım, geç gelmiyormuş shshwhwhdjw Kitabı sevdiğiniz için size öyle geliyor diye düşünüyorum ahahwhdjwk

İkinci bir konuda bölüm uzunlukları konusu. Pabucumun Mühürü kitabı fantastik-mizah kitabı ve Çağla her konuyla, her olayla dalga geçebilecek bir karakter. Bu yüzden de sizleri üç bin, dört bin kelimelik bölümlerle yormak istemiyorum ve aynı zamanda da tıkanmak istemiyorum. Bu yüzden bölümler kısa. Eğlenelim istiyorum açıkcası haahwhsjw

Ay çok konuştum. Sizleri seviyorum, keyifli okumalar. Lütfen oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın💙

🐺

Ben ki Aksiyon ilinde, Hain Üniversitesi'nde, Entrika edebiyatı ve bölümünü birincilikle bitirmiş bir insandım. Tez ödevim de gelmiş geçmiş en entrikalı, hain ve aksiyon dolu dizileri cana can katarcasına yalayıp yutmaktı.

Bu yüzdendir ki birazdan huzurunda yemek yemek adına karşı karşıya düşeceğimiz Kral ile ilgili fazlasıyla tedirgindim ve Boris'in yanından bir an olsun ayrılmıyor, hiçbir şey yemesine, içmesine izin vermiyordum. Tabii suyu kendim musluktan akıtmadığım sürece... Ama bu yemek işini ne yapacağımı bilmiyordum. Bir şekilde halledecektim artık. Ben Boris'imi yolda bulmamıştım.

Keşke yolda bulsaydım ya. Ulan ben Boris için ne dağlar, ne tepeler, ne dereler, ne bataklıklar, ne dövizciler, ne eurolar, ne dolarlar, ne emlaklar geçip gittim biliyor musunuz acaba? Hatırlatırım bir zamanlar 2.500 euromu kaptırmıştım. O zamanlar 20 bindi, şimdi ne kadar olmuştur Allah bilir. Evet, paramı hiç ettim ama Boris'imi ettirmem!

Benim adım Tatar Çağla, ben bu işi bozarım arkadaş!

"Hazır mısınız?" diye soran Cemile'ye döndüm. Ah ulan Cemile, inşallah Beşir'in yoktur ha. Varsa da zaten senin değil, haberin olsun.

Yüzümü buruşturarak yeniden aynadaki yansımama döndüm. Siyah askılı kısa bir elbise, kırmızı stiletto giymiş, kırmızı saçlarımı da alttan topuz yapmıştım.

Valla taş gibi de kızdım he. Bence Boris beni kaybetmemek için uğraşmalı beybiler.

"Hazırım," dedim huzursuzca. "Gidelim artık, fazla oyalandık. Boris'i tek bırakmamam gerek." deyip kapıya yöneldim. Cemile de beni takip ediyordu.

Hala alışamadım şu kızın adının Cemile olmasına da, sürekli salak mısın cemile diye içimden tekrar ediyordum. Yani teyzesi sana sesleniyorum başka isim mi bulamadın? Mesela Çağla çok güzel olurdu :))))

Derken tam karşıda bana doğru ilerleyen Boris'i gördüm. Birbirimizi görmemizle durduk ve baştan aşağı süzdük bedenlerimizi.

Jilet gibi duran siyah takım elbisesiyle nefes kesiyordu adeta. Gri gözleri daha da fazla parlarken dayanamadım ve iki elimi dudaklarımın arasına götürerek bir ıslık çaldım. "Annen terörist mi yavrum," dedim Türkçe. "Bomba gibi çocuk doğurmuş da..."

Boris bana yaklaştı ve yanıma vardığında bir elini belime sararak beni kendine çekti. "Gözlerim kamaşıyor güzelliğine," dedi gözlerimin ta içine bakarken. Bir elini kaldıırdı ve tüy dokunuşlarıyla yanağımı sevdi. Uzun uzun gözlerime baktı... "Kırmızı saçlarından alevler sıçrıyor kalbime, yakıyor beni ve işin garibi de şu ya; Bunca yıl ateşten kaçan ben, şimdi kül olmaya razıyım."

Çok şükür Allah'ım, Bismillah! Ay çok güzel konuştu, ben ne desem ki şimdi?

Gülümsedim ve yanağımdaki elinin üstüne elimi koydum. "Ama ben senin dilinde bu kadar iyi ifade edemem ki duygularımı," diye sıyrılmaya çalıştım işin içinden çünkü BEN BÖYLE SÖZLER EDEMEM EFENDİM, BEN ÖYLE BİRİSİ DEĞİLİM.

PABUCUMUN MÜHRÜWhere stories live. Discover now