BÖLÜM 33• GÜN 34

En başından başla
                                    

Zaman geçtikte beklentim artıyordu. Çağrı ise her saniye deliriyor gibiydi. Ben sakladıklarını, onun geçmişinden çıkacakları merak ederken Çağrı bize yansıtmamaya çalışsa da daha çok korkuyordu.

Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Yüzünde yılışık bir sırıtış yoktu. Yüz hatları ne asık, ne de gevşekti. Ciddi görünüyordu. Bileğini ovuştururken, boynunda bir damar seğirirken, alaylı değil gergin bir şekilde etrafa bakarken ilk defa aklımda canlanan üniversiteliler gibi göründüğünü düşünmüştüm. Olgun ve güçlü gözüküyordu. Hatta bu ifadesinin üstüne pahalı kıyafetleri geçirirsek zengin görüntüsüne ulaşması hiç zor olmazdı.

Ne saklıyordu? Ölüm'ün bize göstereceği şeyi biliyor muydu? Bildiği için mi bilmediği için mi geriliyordu? Bu soruları Mete elbette ona sormuştu. Hepimiz susarken ilk gün Çağrı'yı sıkıştırmıştı. Çağrı normalde ondan çekiniyormuş gibi davransa bile Mete ona bu soruları sorarken onu duymazlıktan gelmişti. Mete'yi umursamıyormuş gibi görünüyordu.

Bu tavırları bana Mete'den çekinmesinin bile rol olabileceğini düşündürmüştü.

Gökhan koridordan çıktığında düşünceler alemimden sıyrıldım. Gökhan'ın bakışları direkt yüzüme çevrildi. "Selam," dedi kafasını hafifçe eğip beni selamlarken. Mutfakta yaptığımız konuşma sonrasında bana karşı tavırları daha rahattı fakat her zamankinden farklı olarak konuşkan birine dönüştüğünü söyleyemezdim.

"Günaydın." Selamlaşmamız pek neşeli değildi. 'Yaşasın yine yaşıyoruz,' ya da 'Bugün ne haltlar dönecek acaba?' tarzı bir bıkkınlık taşıyordu. "Flash belleği yanına aldın değil mi?"

Gökhan elini cebine attı. Yanımda gelip koltuğa oturduğunda bir bacağını kendine çekerek koltukta yan döndü. "Bundan kurtulmak için zaman kolluyordum," dedi huzursuzluğu yüzüne yansırken. "Unutur muyum hiç?" İkimiz de birkaç saniye flash belleğe baktık. Ardından Gökhan onu tek kelime etmeden belleği cebine geri koydu. Dudakları ince bir çizgi halini almıştı.

Gökhan, neredeyse Çağrı kadar gergindi çünkü Mete'nin ve Kutay'ın sorduğu sorular onu bunaltmıştı. Ölüm'ün flash belleğin Gökhan'da kalmasını istemesine karşın Çağrı ile Gökhan'ın daha önce tanışmış olup olmadığını sormuşlardı. Gökhan sert çıkışmıştı. "Bu aptalla mı?" demişti hayretle Kutay'a bakarken. "Birbirimizle bağlantımız olduğunu sanmıyorum. Size yalan söylemedim. Eğer beni yalancı yerine koymayı tercih edecekseniz ce si-" Ve... Devam eden birkaç sansürsüz küfür.

Çevrilen silahlar.

Daha önce ona bu kadar sövülmediğinden şoka uğramış Kutay.

Nefes nefes kalmış, kızarmış yanakları ve çatık kaşlarıyla ellerini yumruk yapmış Gökhan.

Çağrı susmuştu. Sanki Gökhan'ın cevabı onun için de yeterliydi. Sanki ağzını açmak istemiyordu. 

Diğerleri Gökhan'ın bu patlamasından sonra dile getirmese bile onların bir geçmişleri olduğuna inandığını düşünüyordum.

Şahsen ben Gökhan'a inanıyordum. Böyle bir şeyi saklamanın anlamı yoktu sonuçta. Eğer tanışıyor olsaydılar bunu söylerlerdi. Bence Ölüm'ün yapmaya çalıştığı şey daha farklıydı.

Çağrı'nın geldiğini anca kendi koltuğuna oturduğunda fark ettim. Kedi gibi sessiz yürümesine karşı şaşkınlıkla ona bakakaldım fakat Çağrı bakışlarımı fark etmedi. Ettiyse de dönüp bana bakmadı. Yüzünde o aynı kasvetli ifadeyle dikiliyordu. Keyfi yerinde olmasa da giyinişi her zamanki gibi özenliydi. Yakasında birkaç düğme olan krem rengi bir kısa kollu ve altına siyah kot pantolon giymişti. Saçları her zamanki gibi ortadan ayrılmıştı. Entel tiplemesinde görünüyordu. 

OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin