|13|.Poyraz Kayer

Start from the beginning
                                    

''Tamam gelince birlikte otururuz.''

Gülümseyip, ''Olur. Dikkatli ol, Dumaner.'' dediğimde, gülmüş ve telefonu kapatmıştı. Onunla konuşmak bile az önce olan olayları unutmamı sağlamıştı. Dağhan'ın üzerimde garip bir etkisi vardı ve bunu hem ben hem de o biliyordu.

Gerçekten de dediği gibi beş dakika içinde dış kapıdan girdiğinde dakikliğine gülümsemiştim. Bana doğru gelirken, tam olarak Alacakaranlık-Yeni Ay'da Edward'ın geldiği şekilde geliyordu. Eksik olan tek şey arkadaki müzikti. Yanıma gelip çantasını kenara koyduktan sonra, gülümsemiş ve ''Tam beş dakika, değil mi?'' demişti.

Başımı sallayıp, ''Evet dakiksin.'' demiş ve ona doğru dönmüştüm. Sanırım bir şeylerin yanlış gittiğini anlamış olacak ki, ''Sen iyi misin? Biraz modun düşük gibi.'' dediğinde ona söylemek ve söylememek arasında kalmıştım. Çok az anlatmaktan zarar gelmezdi.

''Okula yeni bir çocuk gelmiş. Sinirimi bozdu ben de haddini bildirdim.''

Kaşlarını çatmış ve ''Kimmiş o?'' demişti. Fazla gergin görünüyordu. Söylediğim için kendimi kötü hissetmiştim. Omuz silkip, geçiştirerek ''Adını bilmiyorum. Hem boş versene Dumaner, hallettim.'' dediğimde hala gergindi.

''Güzelim, şimdilik tamam diyorum ama...'' duraksayıp bankın üzerindeki elimi, elinin arasına alıp sözlerine devam etmişti.

''...seni kimsenin üzmesine izin vermem. Bir daha ki sefere bana söylemeni istiyorum.''

Elimi tutuyor olması kalbimde baskı hissetmeme sebep oluyordu. Nefes alış verişlerimin hızlandığını fark edip hızlıca başımı sallamış ve ''Dağhan, kendimi koruyabilirim. Kimsenin beni korumasına gerek yok.'' demiştim. Başını olumlu anlamda sallayıp, baş parmağıyla tuttuğu elimde daire çizmişti. Bu hareketi içimi gıdıklıyordu. Aslında Dağhan Dumaner ile ilgili olan her şey içimi gıdıklıyordu. Sanki vücudumda binlerce kelebek vardı ve onun bana en ufak dokunuşunda hepsi uçuşuyordu.

''Bundan şüphem yok. Sadece yanında olmama izin ver.''

Gülümsediğimde, o da gülümsemişti. Mırıldanarak ''Teşekkür ederim Dağhan.'' dediğimde bir süre öylece durup birbirimize bakmıştık. Ona değer veriyordum. Sanki yaptığı en ufak şeyle bile kalbimi kazanıyordu. Beni rahatlatıyordu, beni güvende hissettiriyordu. Sanki evimdeymişim gibi.

Dağınık açık kahverengi saçları rüzgârda daha da dağılırken bile kusursuz görünmeyi becerebiliyordu.

Sırıtıp, ''Beni izlemek hoşuna gidiyor sanırım.'' dediğinde kendime gelip göz devirmiş ve ''Öyle san.'' dedikten sonra elimi elinden çekmiştim. Aslında bunu istemiyordum. Ellerim onun ellerindeyken hayat daha anlamlı oluyordu.

''Peki...ama şunu bil ben seni izlemekten hoşlanıyorum.''

Öksürüp, ''Polenlerden nefret ediyorum.'' dediğimde, öksürüğümün nedeninin aslında bu olmadığını anlamasına rağmen başını eğip gülümsemişti. Banktan kalkıp garip havayı dağıtmak için ''Zil çalacak içeri girelim mi?'' demiştim. Hala gülerek, kalkıp ''Olur.'' demişti. Beraber içeri girdiğimizde zil çalmıştı. Dokuzlar koşarak aşağı inerken biz de Dağhan ile yukarı çıkıyorduk.

''Normalde çıkışta bir şeyler yapalım diyecektim ama işim çıktı.''

Ona bakıp ''Ne işi?'' dediğimde, ''Önemli bir şey değil.'' demişti. Başımı sallayıp ''Yarın birlikte ders çalışabiliriz?'' demiştim soru sorar gibi.

''Bana ders bahanesiyle çıkma teklifi mi ediyorsun?''

Kıkırdayıp, ''Rüyanda.'' dediğimde, ''O zamanlar da gelecek.'' diye mırıldanmıştı. Yanaklarıma kanın hücum ettiğini hissedebiliyordum. Tam Dağhan'a bir şey daha söyleyecekken arkamızdan gelen ses ile duraksamıştık.

''Dağhan?''

Arkamıza dönüp baktığımızda, sesin sahibinin Cansu'dan başkası olmadığını görmüş ve göz devirmiştim. Dağhan göz devirdiğimi gördüğünde bir anlığına duraksayıp gülümsemiş ve Cansu'ya tekrar dönüp ''Evet Cansu?'' demişti.

Cansu, parmaklarını kızıl dalgalı saçlarından geçirip utangaç bir şekilde ''Konuşabilir miyiz?'' dediğinde, yutkunmuştum. Vücudumu derin bir his sarıyordu. Sanki yutkunamıyordum ve midem bulanıyordu. Dağhan göz ucuyla bana baktıktan sonra dikkatini Cansu'ya vererek, ''Ne hakkında?'' demişti.

Cansu beni süzdükten sonra ''Özel.'' demiş ve Dağhan'a bakarak tekrar saçlarıyla oynamaya başlamıştı. Kızıl dalgaları parmaklarının arasından kayıp giderken, bir yandan da Dağhan'a anlamlı anlamlı bakarak dudağını dişlerinin arasına almıştı. Garip hissediyordum. Cansu benim ulaşamayacağım bir güzellik seviyesindeydi. Yeşil kocaman gözleri, minik burnu, biçimli kiraz kırmızısı dudakları, kendiliğinden doğal dalgaları olan kızıl saçları, bana göre uzun boyu ve güzel bir fiziği vardı. Kendime çirkin diyemezdim ama bu kız benim gibi birisinin yanında tanrıça gibiydi. Dağhan'ı onunla hayal edebiliyordum. Okulun en yakışıklı çocuğu ve en güzel kızı...yıldız çift? Her roman, her film, her dizi de olduğu gibi en uyumlu çift olabilirlerdi. Damarlarımda kıskançlığın dolaştığını o saniye daha da iyi anlamıştım. Birisi göğüs kafesimin üzerine baskı yapıyor gibiydi. Dağhan'a olan bağlılığımı kendime bile inkâr etmeye bu kadar alışmışken ruhumun, bedenimin bu kadar aleyhime olduğuna inanmakta zorlanıyordum.

''Olur, konuşalım.''

Düşüncelerimden beni ayıran o şey, Dağhan'ın Cansu'ya karşı olan olumlu cevabıydı. Vücudumda az önceki histen ziyade kızgınlığın yayıldığını hissedebiliyordum. Dağhan, elini omzuma koyduktan sonra ''Sonra görüşürüz, burslu.'' demiş ve göz kırpıp Cansu ile gitmişti. Ne yapmaya çalıştığını tahmin edebiliyordum. Beni kıskandırmaya çalışıyordu ama istediğini elde etmesine izin vermeyecektim. Hızlıca sınıfa girdiğimde, Bilge kaşlarını çatarak ''Sana ne oldu be? Birisi kakaolu sütünü mü çaldı?'' demişti. Cidden mi? O kadar mı sinirli görünüyordum yani.

Birisi kolunu omzuma attığında, bunun Çağan olduğunu görmüş ve gülümsemeye çalışmıştım.

''Ne oldu kız, gülüm! Kim sinirlendirdi seni?''

Omuz silkip ''Hiç.'' dedikten sonra Çağan'a tekrar bakıp aklımdaki soruyu sormuştum.

''Dağhan'ın çıkışta ne işi olduğunu biliyor musun?''

Çağan öksürüp, ''Anladık şimdi!'' dediğinde, Bilge'de hevesle el çırpıp ''Sen Dağhan'ı mı merak ediyorsun!'' demiş ve gülümsemişti. Geçiştirip, ''Sus da cevap ver Çağan.'' dediğimde, gülümseyip ''Normalde söylemezdim ama bizim kız merak etmiş söylememek olmaz. Black Devil'a gidecek.'' demişti.

''Black Devil mı?''

''Bir bar.''

Şaşkınca baktığımda, ''İstersen seni çıkışta oraya götürebilirim.'' demiş ve sırıtmıştı. Bu reddedemeyeceğim bir teklifti. Kaşlarımı kaldırıp ''Götürür müsün gerçekten?'' dediğimde başını sallayıp ''Yeter ki iste.'' demişti.

''Gidelim!''

Benim yerime konuşan Bilge'ydi. Bilge de geleceği için bu fikir aklıma yatmıştı. Başımı sallayıp ''Gidelim bakalım.'' diye mırıldanmıştım... 

BURSLU #Wattys2020 (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now