17.BÖLÜM "DENEY TAHTASI"

Start from the beginning
                                    

Hadi ama başka bir ifade kullanamaz mısın sen? Alını alınıma değecekken durdu. Suratıma çarpan nefesleri kan akışımı hızlandırırken konuşarak eşsiz sesini işitmeme izin verdi.

"Burada ne işin var?" Sesini duymak beni afallatmıştı. Gereksiz kelimeler olmadan asıl konuya geçiş yapmak tam da ona göreydi. Asıl takıldığı konu cidden bu muydu? Ben daha çok yakınlığına, bana dokunmasına takılmıştım. Ellerini kenarlarımdan iterek onun gibi hırçınlaşarak kaşlarımı çattım. Göze göz, dişe diş.

"Seni ilgilendirir mi?" Baş kaldırmam onu eğlendirmiş olacak ki, tek kaşını kavisle yukarıya kaldırarak bir adımda üzerime yürüdü, beni bastırmak ister gibi. Bakışları gözlerim ve taktığım piercing arasında gidip gelirken kaşları çatılsa da bir şey söylemedi. Elimi kaldırarak onu durdurdum. Kaşlarımı havada tutarak ulaşılmaz ciddi bir ifade takındıktan sonra dişlerimi birbirine bastırarak tısladım.

"Mesafene dikkat et. Bana yaklaşmak senin harcın değil." Son kelimeler dudaklarımdan tükürürcesine çıkmıştı.

Söylediklerim onu hem şaşırtmış hem de sinirlendirmişti. Bir süre ifademi inceledikten sonra gözlerini kısarak boğuk bir sesle konuştu "Ağzındaki yüreği çıkart." Kararlı bakışlarını suratımda gezdirerek devam etti. "Hayata fazla yukarıdan bakıyorsun." Suratımda alaylı bir gülümseme oluşmuştu.

"Nereden bakarsam bakayım sen hep aşağıda kalıyorsun, Mesih..." Vücuduma akın eden özgüvenin ve onu aşağılamak isteyen dürtünün nereden geldiğini bende bilmiyordum. Göz rengi gece mavisine bürünürken kaşlarını daha fazla çatarak bedenimi duvarla kendi arasında ezdi.

"Her anlamda üstüne çıkmamı istemiyorsan, kes sesini İris!" Göz kapaklarımı titrettiğimde dudaklarım aralanmıştı. Burnundan derin bir nefes aldığında aramıza giren tek şey şiddetle akan yağmur damlalarıydı. "Tekrar sormayacağım. Burada ne işin var?"

Yutkunarak fırsatı değerlendirip dudaklarımı ıslattım. Günler sonra onu bu kadar yakından ve aynı zamanda da fena yakışıklı, bir o kadar da çekici gördüğüme değil de en son yaptığı pisliğe odaklanmalıydım. "Ağabeyini karşılamaya geldim..."

Kaşlarını çattığında burnundan duman çıktığına yemin edebilirdim. Sırtımı duvara yapıştırarak onu itmeye çalıştım geri çekilmedi. Bakışları her salise daha fazla sertleşmeye başladı.

"Peki benim ağabeyimi karşılamak senin haddin mi?" Sesindeki yüksek ton suratımı germişti. Görmesem bile rengimin attığını biliyordum. Sesini ilk defa bu kadar korkutucu ve yüksek işitmiştim.

Boğazımdaki yumruyu geri göndermek istercesine yutkundum. Sanki ben abisine bayılıyordum. Duvarla arasından çıkmaya çalıştığımda izin vermiyordu. "Bırak beni..." Güçsüz bir sesle mırıldanmıştım. Karşısında ufalmaktan nefret ediyordum.

Kollarını duvardan çektiğinde rahat bir nefes koy versem de geri çekilmediği için diken üzerinde durmaya devam etmiştim. Gözlerimi oymak istercesine irislerime bakarken dişlerinin arasından konuştu. "Eve gidiyorsun."

Suratımda ağlamaklı bir ifade oluşsa bile kendimi toparlamaya çalıştım. Bana bağırması içimde bir şeyler parçalamıştı, kötü hissediyordum, hem de çok kötü... Başımı onaylamaz anlamda salladığımda dudaklarımın kenarları devamlı aşağıya doğru kıvrılmaya çalışıyordu.

"Bu seni ilgilendirmez."

Bir süre sadece baktı. Kaşlarım üzgün olduğumu belli edercesine aşağıya doğru kıvrılmışken kendini kontrol etmeye çalışır gibi bir hali vardı. Bir adım geri çekildiğinde önce rahatladım, ardından üşüdüm...

KURALSIZWhere stories live. Discover now