Gazete

1.7K 167 116
                                    

Beğenin lütfen 😽

Sabah olmuştu, kalacak bir yer bulamadığım için arenaya kayıt olmuştum. Zaten eskiden kaydım vardı ve üst seviyeydim, güzel bir odam bile vardı.

Yataktan kalkarak duşa ilerledim ve 15 dakikada duş alıp çıktım.

Saçlarımı havluya sararak üstümü giyindim, bugün tamamen siyah giyinmiştim.

Birkaç dakika aynada boş boş kendime baktıktan sonra telefonumu da alarak odadan çıktım.

Asansöre ilerlerken Gon ve Killua'yı gördüm. Gon gülerek bana el salladı, "Günaydın, Aris!"

"Günaydın."

Birlikte asansöre bindiğimizde Killua bana baktı, "Burada kaydın olduğunu bilmiyordum."

Hafifçe güldüm, "Siz daha 5 yaşlarındayken ben burada dövüşüyordum, beni sizinle yaşıt mı sanıyorsunuz?"

Killua haklı olduğumu belli edercesine kafasını salladı, "Doğru."

Asansör kata indiğinde hep birlikte asansörden çıktık. Gon bana döndü, "Bizim yarışımız var, sen gelecek misin?"

Omuz silktim, "Belki gelirim, siz gidin."

İkisi de kafasını salladı ve arkalarını dönüp gittiler.

Ben de ellerimi ceplerime sokarak koridorda yürümeye başladım. Daha birkaç dakika geçmeden bir anda birine çarptım.

Kafamı eğdiğimde; Çenesine kadar olan siyah saçlı, ağzını kafatası olan bir bezle kapatan, kısa boylu bir erkek gördüm.

"Üzgünüm, görüş alanımda değildin."

Adam kısık gözleriyle bana baktı ve bir anda elini boynuma yöneltti.

Hemen elini tutarak mırıldandım, "Kibarca konuşan birinin hemen kafasını mı koparmak istiyorsun?"

Eğer bir suikastçı olarak büyütülmeseydim kesinlikle şu an kafam kopmuştu. Bu hareketi sadece küçüklüğünden beri suikast eğitimleri alanlar yapabilirdi, yüksek bir hızdı çünkü. Ayrıca bunu yaparken tırnaklarımızı daha fazla uzatarak sivreltirdik.

Karşımdaki kişi kesinlikle bir suikastçıydı.

Tuttuğum bileğini biraz daha sıkarak kan akışını yavaşlattım, bununla birlikte eli normal hâline döndü.

Elini bıraktığımda bana sinirli gözlerle bakıyordu. "Sen bana çarptın."

"Sana görüş alanımda olmadığını söyledim, sen bana çarpmış oluyorsun. Beni gören sendin."

Birkaç saniyelik sessizlikten sonra mırıldandım, "99.5"

"Ne?"

"Hiç."

Adamın yanından geçerek tam gideceğim sırada tekrar bileğimi tuttu, direkt bir kart çıkardım ve boynuna yasladım.

"Şu an hiç havamda değilim, sen kendi yoluna, ben kendi yoluma."

Adamın gözleri karta kaydı, "Kart demek..."

"Noldu, hoşuna mı gitti?"

Adam bileğimi bıraktı ve arkasını döndü, "Hayır, aptal birini hatırlattı."

Yürüyerek uzaklaştı, birkaç saniye arkasından bakakalsam bile ben de önüme döndüm ve yürümeye devam ettim.

~~~~~~~~~~~~~~~

"Değerli konuklarımız, marketlerimizde sınırlı sayıda üretilen gazetelerimiz satışa sunulmuştur! Bitmeden yetişmenizi öneririz."

Sınırlı sayıda gazete mi? Tanrı aşkına, bir gazete neden sınırlı sayıda olurdu ki?

Binanın içinde hâlâ boş boş dolaşırken bir marketin önünden geçiyordum. Bir adam ve kasiyerin konuşması dikkatimi çekti.

"Şu gazeteyi alabilir miyim?"

"Üzgünüm efendim, o gazeteyi başka biri alacak."

Adam marketin önünden uzaklaşınca adamın bahsettiği gazeteye baktım. Sınırlı sayıda olan gazeteydi bu.

Kasaya ilerledim ve gazeteyi gösterdim, "O gazeteyi alabilir miyim?"

Kasiyer birkaç saniye beni inceledi, "Avcı kimliğini gösterir misin?"

Kimliğimi çıkarıp ona uzattım, eline aldıktan 2 saniye sonra direkt gazeteyi bana verdi.

Bu durumu garipsemiştim, az önceki adama neden vermemişti?

"Ne kadar?"

"Sana bedava."

Kaşlarımı çatarak dediği şeyi anlamdırmaya çalıştım, daha sonra marketten çıkarak uzaklaştım.

Hisoka x Reader (HxH x Reader)Where stories live. Discover now