𝐀𝐧𝐭𝐢𝐪𝐮𝐚𝐫𝐢𝐚𝐧

1.1K 121 142
                                    

"Hongjoong!"

Hongjoong gözlerini sıkıca kapatıp derin bir nefes verirken arkasından gelen Seonghwa gayet mutluydu. Seonghwa Hongjoong'un okul çıkışına gelmişti. Yine. Son bir haftadır köpek gibi Hongjoong'un peşinde dolaşıyordu. Onunla konuşmaya veya bir yere davet etmeye çalışsa da Hongjoong ona asla yüz vermiyor ve direkt tersliyordu. Böyle davranmasını istemediğini her haliyle belli etse de Seonghwa'daki yüzsüzlüğü başka kimsede görmediğini itiraf etmesi gerekirdi.

"Hey neden böyle yapıyorsun, senin için geldiğimi bilmezmiş gibi." Seonghwa biraz nefes nefese kalmış bir şekilde onun yanına geldiğinde dik bakışlarını ona gönderdi. Uzun olansa onu hiç takmamış ve yüzüne bir gülümseme kondurmuştu. "Benim için geldiğini bildiğim için böyle yapıyorum zaten."

Karşısındaki beden bozulmamaya ant içmiş gibi zerre mimik oynatmadı surat ifadesinde. Hongjoong onun bu halini bazen değişik buluyordu. İlk geldiğinde gördüğü adamdan daha laubaliydi karşısındaki adam. Daha ilgili ve daha güler yüzlü. Oysa onun ilk geldiğinde soğuk ama bütün herkesi kendine çeken biri olarak tabir etmişti. Hala öyleydi diğerlerine karşı aslında ama kendisine öyle davranmıyordu. Hongjoong bunun sebebini düşünmek istemiyordu. Düşündükçe inatla kaçtığı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalıyordu çünkü.

"Artık bugün benden kaçamazsın Joong. Benimle gelmek zorundasın."

"Senden kaçtığım falan yok, sen benim peşimden ayrılmıyorsun."

Seonghwa dudağını bu söylediğiyle sahte olduğu belli olan bir ifadeyle büzdüğünde göz devirdi Hongjoong. Israrcı gözler kısa olandan bir saniye bile uzaklaşmazken dudakları büzülü beden içten içe kendini aptal gibi hissediyordu. Oynamak zorunda kaldığı rolleri için çok şekilden şekile girmişti ancak bu durumda olan kişi hiçbir zaman kendisi olmamıştı. Açıkçası her ne kadar itiraf etmek istemese de Hongjoong kendisine benziyordu. Birkaç ufak istisnalar dışında tabii. Hongjoong onun, bu işin hiç içine girmese olacağı versiyonu gibiydi. İnatçılık veya güvensizlikten ziyade kendine koyduğu sınırları ne olursa olsun aşmamasıydı ona benzeyen tarafı. Kendi kuralları her şeyden önce gelirdi. Ne hissederse hissetsin hiçbir zaman akışına bırakmayıp kontrolü eline almaktan çekinmezdi. Çünkü, eğer tam tersini yaparsa doğuracağı sonuçları önlemek isterdi.

Bunları ancak güvenli olmayanlar yapardı.

Tehlikede olanlar.

Benzedikleri başka bir nokta da buydu ya; ikisi de tehlikeliydi.

Üzerindeki bakışlara dayanamayan Hongjoong en sonunda derin bir nefes aldı. "Projem için bir yere uğramam gerekiyor."

"Tamam işte, ben götürürüm. Hadi." cevabını beklemeden arabaya çekiştirilen beden tekrar ve tekrar gözlerini devirdi. Bu kadar istekli olması sinirini bozuyordu.

İkili arabaya bindiğinde sakince kemerini takıp yanına döndü büyük olan. Hongjoong yine o bilindik huysuz surat ifadesiyle hafif kambur oturmuş dimdik ileri bakıyordu. Burada olmak istemediğini komik bir şekilde belli ediyordu kısa olan ki istese daha sert bir şekilde de gösterebilirdi. Sırf bir haftadır peşinden ayrılmayan bu adamın kendisiyle buluşana kadar pes etmeyeceğini anladığı için şu an kaderine razı gelmişti.

"Ee nereye gidiyoruz?" Hongjoong gözlerini yanına çevirdiğinde onu bekleyen adama baktı. Tam bir baş belası gibiydi. "Antikacıya." Seonghwa kaşlarını çatar gibi olsa da sonradan toparlayıp elini anahtara attı. "Projenin ne olduğunu sorgulamayacağım."

"İyi edersin."

Hongjoong'un tarifiyle geldikleri yerin hemen önüne park etti arabayı Seonghwa. "Sen burada bekle istiyorsan." kemerini çıkaran Seonghwa buna ister istemez göz devirdiğinde beklemeden arabadan indi. Kapıyı kapattığında hala arabanın içinde olan Hongjoong'da camdan, dükkanı inceleyen bedene bir süre endişe dolu bakışlarını gönderip derin bir nefes vererek arabadan indi. Burada olması iyi olmamıştı.

𝐅𝐀𝐊𝐄 𝐃𝐄𝐀𝐓𝐇 ༒︎ 𝐒𝐄𝐎𝐍𝐆𝐉𝐎𝐎𝐍𝐆Where stories live. Discover now