𝐈𝐧𝐝𝐞𝐩𝐞𝐧𝐝𝐞𝐧𝐜𝐞

1.3K 122 222
                                    

"Selam."

"Selam." gülümseyerek oturduğu banktan kalktı San. Wooyoung kollarını boynuna sardığında o da belinden sarıldı kısa bedenin. Kısa ama tatmin edici bir sarılmadan sonra ikili ayrıldığında San'ın yüzünü inceledi Woo. Siyah saçları alnında dağılmıştı. Açık renkli bir atkı ve siyah şişme bir mont giyiyordu. Altında siyah kot pantolon ve postalları vardı.

Wooyoung ise üzerindekilere uygun kalın bir ceket giymişti. İçinde açık kahve rengi bir sweat, altında ise koyu kahverengi bolca bir pantolon vardı. Burnu soğuktan hafifçe kızarmıştı. San gülümseyip Woo'nun burnuna dokunduğunda kısa olan kıkırdadı ve bununla beraber deniz kenarında yürümeye başladılar. "Balık ekmek yemeye ne dersin?" San'ın teklifiyle Woo beklemeden kafasını salladı. "Olur derim, sabahtan beri hiçbir şey yemedim."

"Beslenmene dikkat etmelisin Woo." yola bakarak ilerleyen kısa beden gülümsememek için alt dudağını dişledi. "O zaman bana sık sık bunu hatırlatmalısın San." kısa olanın aksine dudaklarını dişlemedi San. "Seve seve." diye kısık bir sesle mırıldansa da Woo onu duymuştu. İkili bir süre yürüdükten sonra sessizlikten sıkılıp öne atıldı siyah saçlı.

"Bana hayatından bahsetsene."

Küçük bir çocuk sesiyle konuştu kısa olan. San ise gülümseyerek omuz silkti. "Namhae'de doğdum, 15 yaşımda falan da Seoul'e taşındık. Babamlar sonradan Namhae'yi özledikleri için oraya geri döndüler ama ben üniversiteyi burada okumak istediğim için gitmedim."

"Bir şey demediler mi burada kalmana?"

San acı bir gülüşle başını iki yana salladı. "Hayır, hatta okula bir zat babam yerleştirdi." Woo anladığını belirterek kafasını sallarken San'ın omzunu pat patladı. Daha derine inmeye gerek yoktu. San saklamaya çalışsa da ondaki moral düşüklüğünü fark etmişti.

"Seninkilerin aksine benimkiler Busan'dan dışarı çıkmamamı istiyorlardı. Her zaman onların gözünün önünde olacakmışım. Babamın bir ticaret firması vardı, orada çalışacakmışım. Abilerim okumadılar, direkt babamın yanında çalışmaya başladılar. Onun sözünden hiç çıkmaz ama ondan başkalarına da aslan kesilirlerdi. Sırf onlar öyle diye benim de öyle olmamı istediler." histerikçe güldü. "Ama benim istediğim bu hayat değildi ki. Sabahları soğuk muhabbetler, ne idüğü belirsiz bir mahallede olan eski bir iş yeri, dostlukların sadece iş dünyasında geçtiği bir hayatı, ne kadar para kazanırsam kazanayım istemezdim."

Wooyoung durup San'ın tepkisine baktı. Gözleri yerde olsa da can kulağıyla dinliyordu onu. "Sen ister miydin?" San gözlerini buluşturduğunda kafasını iki yana salladı. "Ben de bu yüzden bir daha dönmemek üzere kaçtım evden. Ben onlara ne istediğimi söyledim, onlar da buna karşı çıktı. Ama ne yaptılarsa ben onların istediği kişi olmadım. Kendi istediğim kişi oldum." Woo her ne kadar üzülse de gurur duyuyordu kendiyle. Gençliğinin keyfini doyasıya çıkarıyordu ve özgürlük onun için tarif edilemez derecede güzel bir duyguydu.

San kısa olanın bakışlarında gördü yaptıklarından hiç de pişman olmadığını. Onu içinden taktir etti. Kendi istedikleri için hayır deme hakkını sonuna kadar kullanmıştı. Kendisinin aksine. Ancak San kendinden memnundu. Yaptığı şeyi kabulleneli ve alışalı çok oluyordu. Belki ilk zamanlarda seçim hakkı olsa hayır derdi lakin şimdi sorulsa düşünmeden evet derdi. Bu işten başka bir şey yapabileceğini düşünmüyordu ki bu işler içinden kolay kolay çıkılabilecek işler de değildi. Aksi bir şey istese bile olması imkansızdı.

"Bazı isteklerimiz için elimizde olanlardan vazgeçmemiz gerekir Woo." dedi kolunu onun omzuna atarak. "Sen de ailenden vazgeçip hayatını kazanmışsın. Ne kadar ağır olsa da dengeli şeyler bence." Woo küçük bir gülümseme sundu büyük olana. Ancak bunun gerçek bir gülümseme olmadığını fark etmişti San. İkisi de bu konuda teselliden başka bir şey yapılmayacağını biliyordu. Ve bunun bilincinde olan San Wooyoung'un omzunu okşamakla yetindi lakin önemli olan şu an Woo'nun hayatı değildi.

𝐅𝐀𝐊𝐄 𝐃𝐄𝐀𝐓𝐇 ༒︎ 𝐒𝐄𝐎𝐍𝐆𝐉𝐎𝐎𝐍𝐆Where stories live. Discover now