ARAF

1.2K 79 16
                                    

İçimden gelen, özel kısa bir bölüm. Keyifle okumanız dileklerimle...


Omzumda bir matkap hissettim. Alışagelmiş, bildiğim ve eskisi kadar rahatsız olmadığım bir matkaptı sanki bu hissettiğim.

"Artık uyansan mı diyorum Cadaloz?" Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda o tanıdık simayı yakaladı hemen gözlerim, güzel gözlerinin altında var olan o tatlı torbalarıyla kısık kısık bana bakıyordu. Gülümsedim ve gerindim.

"Sana da merhaba, güzel bir gün olacak gibi." Dedim hissederek, her an yanımda olsa da varlığı yine de günden güne daha çok huzur veriyordu bana. "Hangi gün kötü ki burada?" gülümsedi. Doğru demişti, her günümüz çok güzel, neşeli ve güneşliydi. Hiç yağmur yağmamıştı, kasvet ve karanlık yoktu. İçimi delip geçen o güç artık benimle de değildi. Zaten onu pekte özlememiştim...

Eskisi kadar zor değildi uyanmak artık benim için, acelem yoktu, kaçmıyordum ya da kovalamıyordum hiçbir şeyi. Sadece uyanıyor, günü yaşıyor ve dilediğimce gülüyordum.

Joseph yanımdan kalkarak üstünü düzeltti, beraber geçirdiğimiz kaçıncı ömürdü bu bilmiyordum ama her sabah onu böyle görmekten hiç sıkılmamıştım. Kumral saçlarının dağınıklığı onu çok yakışıklı gösteriyordu.

"Eee, sonsuz dünyamızda bugün ne yapsak? Ben diyorum ki," sözünü bitirmeden ayaklandım ve önerisinin ne olduğunu şimdiden tahmin ettiğim için direkt reddettim. "Hayır Joseph... Bugün de cevabım hayır, yarın da cevabım hayır olacak." Suratını astı. Dönmemi istiyordu ancak aptal çocuk dünyaya onsuz dönemeyeceğimi anlamamıştı. Geride bıraktıklarımızın ne yaptığını merak ediyordum, bazen üstüne çok düşünüyor bazen de hiç düşünmüyordum. Elena Rose Sky arafta sıkışıp kalmıştı işte, ruhumun bir parçası melek olduğu için tam anlamıyla ölemiyordum bile, Joseph'i de melek özümle yanımda tutmayı başarmıştım bir şekilde ve burayı yaratmıştım.

"Elena, sonsuza kadar burada kalamayacağını biliyorsun değil mi? Biliyorum, ben olsam ben de bırakamazdım beni, çok haklısın nasıl karşı koyasın bana fakat sana ihtiyacı olan insanlar var." 

Söylediklerinde haksız sayılmazdı, egosunu konuşturduğu kısımlar dışında, hınzır gülümsemesine ve narsistçe kurulmuş cümlesine karşılık onu öptüm sadece. Biliyordum bencillik ediyordum çünkü artık bencil olmak istiyordum. Çocukluğum elimden alındı, boyumdan büyük güçler beni sarmaladı, aşık olmak istedim o bile acı dolu bir vedaya dönüştü, veda etmek istemedim ama sıkışıp kaldım. Sonu geleceğini biliyordum bu sonsuzluğun fakat bunu ötelemeye çalışıyordum. 

"Joseph..." Tam ona artık gerçekten konuşmak istemediğimi söyleyecektim ki Araf'ta şu zamana kadar olmamış bir şey meydana geldi. 

Şimşek çaktı. Joseph gözlerini büyüterek bana baktı ve ben de şok geçirmiş bir halde ablak ablak onun suratına baktım. Biz istemediğimiz sürece burada böyle bir şey olamazdı. Bunu ben yapmıyordum, Joseph zaten yapamazdı çünkü burayı tüm gücümü kullanarak kendim yaratmıştım. 

"Cadaloz, n'olur bunu bana senin yaptığını söyle..." 

"Hayır, hayır ben değilim." 

Bir hışımla yıkık dökük evimizin dışına çıktık. Evet, Araf'ta Joseph'in ilk kaçtığımızda beni getirdiği ini yerleştirmiştim, anısı vardı değil mi? 

Etrafa baktığımda kararmış gökyüzü ve huzursuz edici gök gürültüsü dışında bir şey görememiştik, şiddetli rüzgar uzun süre önce beni terk ettiğini düşündüğüm, umduğum bir şeyi harekete geçirmişti içimde. Hayır dedim Hayır bu oluyor olamaz. 

"Joseph!" Çakan şimşek Joseph'i hedef almışcasına üstüne giderken son anda içimde kabaran güç ile ittim onu şimşekin gazabından. Aman Tanrım! Bu gerçekten oluyor olamazdı! Burada bile huzur bana, bize çok görülmüştü. Şimşek ben Joseph'i çektikçe tekrardan onun üstüne gidiyordu. Ellerim uzun süre sonra ilk kez yukarı kalkarak gücünü ittirmeye başlamıştı, gökyüzüne sesleniyor bizimle, bizim cennetimizle kim uğraşıyorsa ortaya çıkmasını istiyordum. Joseph kendi başında ki belayı görmezden gelerek beni korumaya yemin etmişcesine üstüme kapanmaya çalışıyor, içeri çekme gayretinde bulunuyordu. 

Oysaki bu, bana tehlike teşkil eden bir gösteri değildi. Öyle olsaydı bunu hissederdim. Biri, beni Joseph'ten koparmaya çalışıyordu, onu yok edip gözlerimi açmamı istiyordu. 

"Kimsin? Kimsin ve ne istiyorsun bizden?!" Sesim bedenimden öyle kudretli çıkmıştı ki göz ucu ile baktığım Joseph şaşırmıştı. Kap karanlık olmuş gökyüzü birden gülümser gibi aydınlanmış, büyük bir gürültü ile bulutlar birleşerek bir silüet halini almıştı. 

Saçları kahverengi, kasıklarına kadar gelen, yuvarlak yüzlü, yeşil gözlü bir kadın duruyordu karşımda. Ondan korkmadım. 

Ona yaklaştım. 

Yaklaştıkça bir şeyler dikkatimi çekti, gözlerinin şekli, dudakları, dudaklarının rengi. 

Bana o kadar benziyordu ki. 

"Elena," dedi kadın şefkatli ancak mesafeli bir tonlamayla. 

"Eve dönme vaktin geldi kızım." 

O an bu kadının kim olduğunu çok iyi anladım. Kafamı çevirip Joseph'e baktığımda onun da anladığını fark ettim. 

Doğduğumdan beri görmediğim, ölü annemdi karşımdaki. Aşkımı, huzurumu ve cennetimi bozmaya, beni kendi yarattığım bu dünyadan atmaya gelmişti belli ki. 

"Onu bırakmıyorum." Dedim ondan eksik kalmayan bir tonlama ile. 

Yandan bir gülücük bahşetti bana. Elini göğe kaldırdı ve son bir şimşek çaktı. 

Gözlerimi açtım. 

Işıklar yine bedenimi sarmıştı.

Melez CADIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin