RÜYALAR

52.1K 1.4K 320
                                    


Merhaba, 2015 yılında yazmaya başladığım birçok kez yazamadığım öyle yada böyle bitirdiğim bu hikayeyi kaldırmıştım bu mecradan. Yaklaşık iki sene oluyor hatta. Hiçbir düzenleme yapmadan yine paylaşıyorum. Okuduğunuz da bu ne saçmalık diyebilirsiniz ama bu da on beş yaşında ki benim hayal dünyamdı on yedinci yaşıma kadar. Yaşadığımız bu sıkıntılı günlerde evde canı sıkılan, okumak isteyen olur diye tüm bölümleri teker teker yükleyeceğim. 

Teşekkürler, umarım maceramızı unutmamışsınızdır. 


Işıklar

Her yerde gördüğüm ancak artık anlam veremediğim ışıklar. Ormanın derinliklerinde, bir ağacın gövdesinden çıkan ışın kılıcı kadar keskin 'o' ışıklar. Benim özümün bulunduğu. Koşuyorum, ancak sıcaklamak yerinde daha çok üşüyorum. Birileri adımı haykırıyor, birileri adımı nefretle haykırıyor. Bedenimde ki güç dalgası artık patlamak istiyor. Onu ne orada tutuyor bilmiyorum. Çokta uzun olmayan saçlarım havanın şiddetiyle ağzıma kadar giriyor. Daha da hızlanıyorum. Her tarafı sis olmuş ormandan çıkmaya çalışıyorum. Ağaçların hepsi birbirine benziyor nereye gideceğimi kestiremiyorum. Durup soluklanıyorum ve etrafıma bakıyorum. Tam arkamı döndüğümde bembeyaz gözler beni buluyor ve elinde tuttuğu kemikten bıçağı tenime geçiriyor. Çığlık atıyorum. Çığlığım ormanı inletiyor...

Gördüğüm rüyanın pençeleri ensemi bırakınca, rüyamda attığım çığlığın benzeriyle uyandım. Boğazım kurumuştu ve acıyordu. Gözlerimi kırpıştırıp kendime gelmeyi bekledim. Bu sıralar çok gerçekçi rüyalar görüyordum. Hep rüya görmüştüm ve hep şiddetli şeyler olmuştu. Hatta o denli ki uyur gezerlik başlamıştı ve ormana kadar gider olmuştum.

Küçüklüğümden bu yana iki kanadın altında büyüdüğüme inanırdım ve şu sıralar o kanatların üzerimden çekildiğini artık hiç bir gardım kalmadığını düşünüyordum. Melekler benden uzaklaşmış gibi, ha?

Yatağımda doğruldum ve bir süre başım öne eğik oturur pozisyonda bekledim. Bu rüyalar bana fazla gelmeye başlıyordu. Kalp ritmimin eski halini aldığına emin olduktan sonra tamamen yataktan çıktım ve odamın içinde bulunan banyoya ilerledim. Banyoya girip tuvalet ihtiyacımı giderdim ve elimi yüzümü yıkadıktan sonra aynaya baktım. Betim benzim atmış, yeşil gözlerim daha koyu bir renk almıştı. Gözlerimin rengi değişkendi bazen açık yeşil bazen koyu yeşil oluyordu ancak bir keresinde gri olarak gördüğüme yemin edebilirim. Büyükanneme bu durumu anlatınca bana bir 'göz' doktoruna gitmem gerektiğini söylemişti. 

Büyükannemle yaşıyorduk, kasabanın biraz ilerisinde geniş bahçeli müstakil bir evimiz vardı. Huzur dolu olduğu konusu tartışmalara her zaman açıktı tabii ki. Büyükannemi seviyordum, gereğinden fazla ancak bazen ilgisi beni boğuyordu. İlgilenmese de ilgisizliği boğuyor diyecektim. Nankördüm. Hafiften kendime tebessüm ettim ve tuvaletin zeminine yapışmadan orayı terk ettim. Elim karıncalanıyordu. Elim sürekli karıcalanıyordu. Kan akışımın gereğinden fazla olduğunu söylüyordu doktor. 

Odama tekrar geçip bembeyaz yatağımın yanında duran çizgi karakterli panduflarımı giydim.

Kısacık koridorumuzu ve ürkütücü aile tablolarımızı geçip merdivenlerden aşağı indim. Mis gibi çörek kokuyordu. 

"Günaydın." dedim en sevecen sesimle Büyükanneme. Kızıl saçlarını geri attı ve ocaktan tamamen arkasını dönmeden sağ tarafından bana bakarak güldü. "Günaydın, arkadaşın Lisa seni aradı. Bu kız ne kadar da ısrarcı? Uyuduğunu söylememe rağmen beş kez aradı." Ah Lisa... İnsanı deli eden inatçılığı ve efsane yüzsüzlükleriyle benim en yakın arkadaşım. Onu seviyordum. 

Melez CADIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin