Bölüm 3 - Ne Söyleyeceğim?

403 53 16
                                    


Arabayla ağır ağır ilerliyordum. Aslında acele etmem gerekiyordu ama içimden erkenden oraya varmak gelmiyordu. Biraz zaman kazanmak ve yapacağım açıklamayı planlamak istiyordum. Saatlerdir yolda olmama rağmen ona ne anlatacağımı hala bilmiyordum. Bir açıklama bulmadan buluşma yerine ulaşma korkusuyla arabayı sağa çektim ve inip etrafında yürümeye başladım. Ne olursa olsun önce ne konuşacağımı planlamalıydım.

    Dakikalarca onu nasıl yatıştıracağımı düşündükten sonra öncelikle dün gece yaşanan her şeyi gözümün önüne getirmeye ve ayrıntılı bir şekilde hatırlamaya çalıştım. Eğer atladığım ufak tefek detayları saymazsak, bir önceki günün gecesi gerçekleşenler işte şimdi her şeyiyle gözümün önündeydi :

Saate baktım, henüz geç değildi. Burak'la randevumuza gitmek üzere arabaya binmek üzereydim ki karşıdan gelen kişiyi görmemle gözlerimin fal taşı gibi açılması bir oldu. Tam karşımda gözlerini dikmiş, bana doğru geliyordu. Evet bu oydu.

   Geldi ve konuşmama fırsat vermeden arabaya binmemi söyledi. Çok sinirliydi ve usulca dediğini yaptım. Benden sonra o da arabaya bindi. Ve daha fazla beklemeden arabayı harekete geçirdi. Son hızla sürüyordu. Belli ki gerçekten bu yaptığımla onu kızdırmıştım. Bana kızmakta haklı olabilirdi belki, ama ona ulaşamamıştım. Yoksa onunla gelmeyi elbette ki tercih ederdim. Şu an beni anlamasını  da bekleyemezdim gerçi. Fazlasıyla sinirliydi ve bu sinirli halinin sonucu olarak arabayı delice sürüyor, direksiyonu da adeta dövüyordu. Ben de suçunu kabullenmiş küçük bir kedi gibi koltuğuma gömülmüş sessizce duruyordum.

-Bunu nasıl yaparsın, dedi hayal kırıklığı ve biraz da kırgınlıkla. Sessizliği ilk bozan o olmuştu.

-Neyi nasıl yaparım? dedim. Bilmezden gelme gibi bir yolda kurtuluşu arıyordum.

-Oraya yalnız gittin Beray! Sana bir şey olabilirdi. Başına bir iş gelebilirdi. Ne halt etmeyi planlıyordun söylesene! Sana bir şey yapsalardı...

Sözünün tam burasında yutkundu ve derin bir nefes aldıktan sonra gözünü yoldan ayırıp bana döndü. Gözlerini gözlerime sabitledi ve sözüne devam etti.

-Sana bir şey yapsalardı ne yapacaktım ben? Bunu hiç düşündün mü?

-Sana ulaşamadım, diyebildim sadece. Çünkü mantıklı düşününce o gayet haklıydı. Oraya tek başıma gitmek büyük aptallıktı.

-Bekleyebilirdin! Oraya hemen gitmek zorunda değildin!

Sesini yükseltmişti. Bunu çok nadir yapmasına rağmen bugün defalarca yapmıştı ve devam ediyordu. Onu ilk defa böyle görüyordum. Tartışmamıza o kadar kapılmıştı ki araba yoldan çıkmış, otobanın yanındaki çukurlara girmesine ramak kalmıştı.

-Hayır, bekleyemezdim.

-Bekleyebilirdin!

-Burak!

-Beray!

-Önüne dön ve şu arabayı düzgün sür!

  Böylece sonunda araba sürdüğünü hatırlayabilmişti. Önüne döndü ve arabayı tekrar şeritlerin içine döndürdü. Sonunda derin bir nefes alabildim. Ama bu hızla gitmeye devam edersek kaza yapmamız kaçınılmazdı. Yavaşlaması gerekiyordu.

-Burak biraz yavaş sür, dedim. Sesim amaçladığımdan daha yüksek ve itici çıkmıştı. Kısacası, çemkirmiştim.

-Öyle mi hanımefendi! Emrin olur!

-Ne saçm...

Sözümü daha bitirememiştim ki ani bir fren yaptı ve emniyet kemerimi takmadığım için başım arabanın camına çarptı. Bir süre çarpmanın etkisiyle başımı tutarak önüme eğildim. Ne kadar süre öyle kaldığımı hatırlamıyorum ama başımın dönüşü bittikten sonra öfkeyle aşımı doğrulup  önüme düşmüş saçlarımın arkasından:

-Ne yaptığını sanıyorsun sen, diye kükredim. Ama hiç aldırış etmedi. Emniyet kemerini çıkardı ve arabadan indi. Ben de onun arkasından indim. Tam sorumu yineleyecektim ki arabanın kapılarını kilitledikten sonra duraksamadan ormana doğru ilerledi. Arkasından seslendim ama hızını kesmeden ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye devam ediyordu, ben de onun arkasından ormanın içine doğru yürümeye başladım. O önde, ben arkada ormanın en içlerine doğru ilerliyorduk. Bir süre sonra durdu ve arkasını döndü. Tam arkasından takip ettiğim için aniden yüz yüze geldik. Söze ben başladım:

-Özür dilerim. Bir daha ...

-Bir daha böyle bir aptallık yapmayacaksın, evet.

   Sanki her zaman yaptığım bir şeymiş gibi, bıkmışçasına söylemişti. Ama bu ilk defa oluyordu.

-Burak saçmalama. İlk defa böyle bir şey oluyor.

-Evet, ilk defa ama sen o saçma dosyaların peşinden koşmaya devam ettiğin sürece daha çok olacak bunlar. Lütfen artık aklını başına topla ve bu işten vazgeç. Hem kendine hem de çevrendekilere zarar veriyorsun.

-Çevremdekilerden kastın sen mi oluyorsun?

-Ben sadece çevrendekilerden biriyim. Ama net bir cevap istiyorsan, evet öyle. Seni özlüyorum Beray. Yani eski seni...

-Ben aynı benim Burak.

-Değilsin! O saçma dosyalar senin hayatını karartıyor anlamıyor musun? Baban cehennemin dibine gidebilir! Ama sen aptalca onun peşinden sürüklenmeyi seçiyorsun!

- Burak ben bunu yapmalı...

-Kes sesini Beray! Yapmak zorunda değilsin ve bunu ikimiz de biliyoruz! Senin tek derdin...

-Evet, devam et, benim tek derdim...

-Her neyse, yeter bu kadar. Yarın Beray, yarın... Yarın her zamanki yerimize gel. Seni son kez sakin kafayla dinlemeye hazırım. Ama eğer saçmalamaya devam edersen...

-Devam edersem?

  Soruma cevap vermedi ve gözlerini benden kaçırdı. Artık söylemesine gerek kalmamıştı. Yeterince belli etmişti.

-Peki, dedim kısık ve acınası bir sesle. 

O da yanımdan geçti ve arabaya doğru yöneldi. Ben de peşinden gittim ve arabaya bindik. Yol boyunca hiç konuşmadık. Ertesi gün ona ne söyleyecektim? Hiçbir fikrim yoktu. Ama bildiğim tek şey, kelimelerimi düzgün seçmem gerektiğiydi.

    Beni evin önüne kadar getirdi ve arabadan inip uzaklaştı. Bense sadece arabanın içinden öylece izleyebildim.

  İşte hepsi buydu. İyice düşündükten sonra bir şeyi geç de olsa anladım. Bir konuşma planlamak için uğraşmama gerek yoktu. Ona sadece içimden geçenleri söylemeliydim. Oraya tamamen hazırlıksız gitmeye ve akışına bırakmaya karar verdim. O ahlaksızların binasına yalnız gitmem zaten büyük aptallıktı, samimiyetsiz davranarak bir aptallık daha yapmayacaktım. Ona sadece ne hissettiğimi söyleyecektim ve ne olursa olsun kararına saygı duyacaktım. Çünkü belki de benim -bu kız halimle- içine bulaştığım işler ve ben olmadan daha mutlu olacaktı. Seçim onundu ve bugün yapacaktı... Tekrar direksiyona döndüm ve buluşma yerimize doğru ilerlemeye başladım.                                                                                               

ENTRİKAKde žijí příběhy. Začni objevovat