Bölüm 1- Zor Saatler

579 63 13
                                    

"Kapıyı çaldım. İri yarı bir adam açtı. Beni görünce pis pis sırıttı. Aklından ne geçtiğini tahmin edebiliyordum.

-Buyurun, dedi.

-Şey ben... şey için gelmiştim...

-İlk defa mı olacak?, dedi gülüşünü genişletirken

-Hayır, ben Vedat Bey'le görüşmek için gelmiştim.

   Yüzündeki gülümseme aniden soldu.

-Peki sizi biraz bekleteceğim, dedikten sonra girişin karşısındaki salona geçti ve gözden kayboldu. Ben de onu beklemeye koyuldum. Birkaç dakika sonra geldi.

-Buyurun, dedi tekrar sol tarafta bir kapıyı açıp işaret ederek. 

   Şaşırmıştım. Neden buradan gitmeliydim? Halbuki girişten bakıldığında Vedat beyin odası altın rengi kapısıyla ve kapının hemen yanındaki büyük harflerle yazılmış adıyla kolayca seçilebiliyordu.

  Bu korkunç yere bin bir cesaretle gelmiştim ve şimdi de bir iş çevirdiklerinin farkına varıyordum. İşte o an oradan çıkıp çıkamayacağımı düşünmem gerektiğini anlamıştım. Ama gecikmiştim.

   Ben bu düşüncelere dalmışken – ki ne kadar sürdüğünü bilmiyorum- gözüm bi ara bana yol gösteren adama takıldı. "Geç artık" dercesine bakışları üzerine daha fazla oyalanmadan kapıdan girdim. Uzunca bir koridordu. Koridorun iki tarafında da diğer uca kadar uzanan sıralı kapılar otel odalarını andırıyordu. Etrafa biraz dikkatli baktığımda fark ettiğim manzarayla yüreğim yerinden çıkacak gibi oldu. Yerde ağzı kanlar içinde ve sular akan kadınlar, duvarlarda kan izleri, yerlerde kanlı çarşaflar... Bu koridor iğrençti ve bende çıkıp gitme isteği uyandırıyordu. Ama devam etmeliydim. Vedat beyle görüşmek zorundaydım. Bu iş fazlasıyla uzamıştı.

  Birkaç adım ilerledikten sonra kapı arkamdan kapandı. Böylece koridoru aydınlatan az miktardaki ışık da gitmiş oldu. Ama uzun sürmedi. Kısa bir süre sonra koridorun ışıkları açıldı. Şimdi her şey daha net seçilebiliyordu. Kanlar, kadınlar, duvarlar... Buradan neden geçmek zorunda bırakıldığımı şimdi anlıyordum.

  Tanrım! Işığın hiç açılmamasını tercih ederdim!

   Birkaç kapıyı geçtikten sonra odalardan sesler gelmeye başlamıştı. Bu iğrenç sesleri daha fazla duymamak için yürüyüşümü hızlandırdım. Ve son hızla koridorun sonuna ulaştım. Ceketimin kollarını ellerime kadar çekerek kapıyı çaldım. Aynı adam kapıyı açtı.

-Buyurun, buradan.

Kapıda söylediği birkaç farklı kelime de olmasaydı bu ikisinden başka kelime bilmediğini düşünecektim.

  O ilerlerken ben de onun arkasından ilerliyordum. Vedat beyin kapısının önüne geldik ve kapının önünde eliyle durmamı işaret etti. İçeri girdikten bir dakika sonra çıktı ve içeri girmemi söyledi. Dediği gibi yaptım ve içeri girdim. Vedat bey koltuğuna gömülmüş, içkisi ve donuk suratıyla dumanlar içerisinden bana bakıyordu. Hep özenmişti babama ve ben de bunun farkındaydım. Ama bu durum beni ilk defa rahatsız etti çünkü onunla yapmayı planladığım şeyi düşününce... Babamdan nefret etmeliydi işte. Hatta o kadar nefret etmeliydi ki, ne kaybedeceğine bakmadan benimle ona karşı iş birliği yapabilecek kadar... 

Küçük bir pencereden sızan ışığın zar zor aydınlattığı odada şöyle bir göz gezdirdim. Masasının iki yanında raflı dolaplar vardı. Raflar kitap yerine fotoğraf albümleri, kişi dosyaları (çoğu kadın) ve CD'lerle doluydu. Sağ taraftaki raf dolabının gölgesinin düştüğü yerde küçük bir komodin vardı. Komodinin üstündeyse aynılarına babamın odasında da rastladığım dosyalar...  Tıpkı tahmin ettiğim gibi. Babamın düğümlerini burada çözebilirdim, Vedat Bey'le.

  Bütün bu heves ve mutluluğumu bozan Vedat Bey'in soğuk cümlesi oldu:

-Hoş geldin küçük hanım. Babanla demin konuştuk.

  Allah kahretsin! Yine haberi olmuştu!

    Bunu duyunca resmen yıkılmıştım. Bu sefer haberi olamayacağından o kadar emindim ki...  Bu düşüncelerden sıyrıldım, kendimi toparlamaya çalıştım ve:

-Öyle mi? diyebildim sadece.

   Vedat Bey afalladığımı fark etmişti. Bunun üzerine konuşmasına devam etti.

-Buraya neden geldin? Yoksa tahmin ettiğim şey için mi ?

-Ben birtakım dosyalar için geldim. İçinde babamın sizden rica ettiği fotoğrafların bulunduğu dosyalar...

-Sana o dosyaları vermem mümkün değil. Onlar ben ve babanın arasındaki bir meseleye ait dosyalar barındırıyor. Şimdi senden buradan gitmeni isteyeceğim küçük hanım. Yoksa pek güzel şeyler yaşamayacağın kesin.

  Bunları çok ciddi bir tavırla söylemişti. Bana istediğimi vermeyeceğinden artık emindim.

-Peki, dedim. Ama o fotoğrafları eninde sonunda elime geçireceğim. Bunu da babama iletirsiniz!

   Cevap vermesine fırsat vermeden arkamı döndüm ve odadan çıktım. Bana yol gösterilmesini bile beklemeden o lanet yeri terk ettim. Oradan çıkınca gideceğim yeri babamın yanı olarak belirlemiştim ama istediklerimi alamadığım için ne yapacağımı bilmiyordum. Arabama doğru ilerledim. Koltuktan çantamı aldım ve birkaç dakika içinde telefonumu bulup çıkardım. Saate baktım, henüz geç değildi. Randevumuza gitmek üzere arabama binmek üzereydim ki karşıdan gelen kişiyi görmemle gözlerimin fal taşı gibi açılması bir oldu. Tam karşımda gözlerini dikmiş, bana doğru geliyordu. Evet bu oydu...                                                                                         

ENTRİKAOnde histórias criam vida. Descubra agora