BÖLÜM 12• GÜN 9'

Depuis le début
                                    

Yanımda Gökhan, olup biteni düz bir yüz ifadesiyle izliyordu. Koltuktaki ağırlığı dışında varlığını hissetmeme neden olacak hiçbir şey yoktu. Eli koluma değdiğinde bile onu fark etmem oldukça uzun sürdü. Bakışlarımı zar zor, bir sehpa mesafesindeki karmaşadan ayırdım ve bileğime çevirdim. Ardından gözlerimi Gökhan'ın yüzüne kaldırdım. Soluk renkli, ince dudaklarını araladı. Bana bakarak bir şeyler söyledi fakat kelimeler zihnimde birbirine takıldı. 

Aptal bir irkilmeyle sağır olup olmadığımı sorgulamaya başladım. Kulağımı dolduran kalp atışlarım daha da sıklaşırken anormal derecede düzenli olan nefeslerim de kontrolden çıkmaya başladı. Tam o sırada başka eller omuzlarımı kavradı. Gözlerimi hızla bu yeni ellerin sahibine çevirirken Kutay'la yüz yüze geldim. Yüzü endişeyle gerilmişti ve göz bebekleri küçülmüştü. Dudaklarını açtığında ağzından çıkanları yine duyamadım.

"Afra!"

Ses buradan birine ait değildi.

Anneme aitti. Geçmişe aitti.

Çocukluğumun geçtiği o lanet, eski evin içindeydim. Beni odamdan çıkaran dürtünün ne olduğunu tam olarak hatırlamıyordum. Belki o akşam, diğerlerine göre sakin başlamıştı. Elimde bir dondurma olduğunu anımsıyorum. Belki de babam işten döndüğünde elime dondurma tutuşturmuş, bana asla vermediği ilgi ve sevgiyi aptal bir dondurma parçasıyla telafi edebileceğini ummuştu. O zaman onların ne düşündüğünü, benim odadan dışarı çıkarken ne düşündüğümü bilmiyordum.

Ve belki de hatırlamamam daha iyiydi. Unutmak bazen ilaç gibi geliyordu.

Tek bildiğim elimde dondurmayla, salonun kapısının ağzında dikildiğimdi. Gördüğüm manzara, bir korku filminden fırlamış gibiydi ve görmemem gereken bir şeydi. Annemin boynunu kavrayan parmaklar, kıpkırmızı olmuş yüzü, beni görünce dehşet içinde bana bakakalışı... Bakışlarımı yukarıya kaldırmış, o parmakların sahibinin babam olduğunu görmüştüm. Dondurmam erimeye başlarken şok, ayaklarımı yere sabitlemişti.

Dakikalar birbirini kovalamıştı. Babamın ağzı bir canavar gibi açılıp kapanırken kıpkırmızı kesilmişti. Boynundaki damarlar hayvanları andırır bir şekilde belirginleşmişti. Kalın parmak boğumları annemin boğazını sıkmaktan bembeyaz kesilmişti. Bağırıyordu fakat onu duyamıyordum. Dondurmam parmaklarıma akmış, oradan yere damlamaya başlamıştı. Ne nefes alabiliyor, ne gözümü kırpabiliyor, ne de çığlık atabiliyordum.

Duyduğum ilk ses annemin, "Afra!" diye bağırması olmuştu. Şimdi, geçmişe dönüp bakınca adımı söyleyebilmek için boğazını sıkan eller arasında nasıl nefes alabildiğini bile bilmiyordum. Adım sadece bir kere dudaklarının arasından dökülmüştü. Daha sonra ağzını açmış, kelimeleri oluşturmaya çalışırken dili tuhaf bir şekilde çırpınmış fakat kelimeler boğazından dökülmemişti.

O akşamın nasıl başladığını bilmediğim gibi, işlerin nasıl tersine döndüğünü de bilmiyordum.

Annem boğulmamıştı. Hiçbir şey olmamış gibi katı bir yüz ifadesiyle beni yatırmak için pijamalarımı giydirirken tek hasar, yere damlayan dondurmaymış gibi davranmıştı. "Yarın yenisini alırız," demişti bana hafifçe gülümseyerek. "Hem zaten en sevdiğin çilekliydi."

Babamın neyi en çok sevdiğimi bilmemesi normaldi.

Düşününce o zamanlar ne sevdiğimi bile hatırlamıyordum.

"Afra!"

Bu ses annemin çaresiz sesi değildi.

Kutay'a aitti.

OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant