"i want the world in my hands..."

3.1K 231 89
                                    

"dünyayı ellerimde istiyorum..."

ders çıkışı telefonumun titremesiyle ağaçlarda olan ilgim cebime çekildi.

mesaj seokjin hyung'tandı, her zaman buluştuğumuz kafede oturuyorlarmış, ders çıkışı yanlarına gelmemi istiyordu. onaylan bir mesaj atarak telefonu geri yerine koydum.

üniversiteden çıktıktan sonra gözlerimi kapatarak temiz havayı derince solumuş ve geri açmıştım.

karşı kaldırımda duran adını yaka kartından öğrendim alfa taehyung; odaklanmış bir şekilde beni izliyordu. gözlerimi, gözlerine sabitlediğim de bile bakışlarını çekmiyor, bana baktığını açıkça belli ediyordu.

bugün yaşadığım tatsız olaydan ötürü benden rahatsız olmuş olmalıydı, feromonlarımın ırkımı neden belli etmediğini anlamaya çalışıyordu. hiçbir şey olmamış gibi yanından geçerken arkamdan havayı derince solumasıyla irkilmiş, bakışlarımı ona çevirmiştim.

bana bakarak havayı derince solurken çok ürkütücü duruyordu, bu nedenle hızlıca olduğum yeri terkettim.

kafeye doğru yürürken alfanın beni takip etmediğinden emin olmak için beş dakika da bir arkama bakıp duruyordum. vardığım kafeyle birlikte gülümsemiş cam kenarından oturan hyung'larımla göz göze gelmiştik.

kafeye hızlıca girerek, hyung'larımın yanına adımladım.

"merhaba hyung ve jiminssi." dedim gülerek. jimin'in yüzü sertleşirlen sinirlendiğini anlayarak kahkaha attım.

jimin hyung, kendisine hyung dememi istiyordu ama asla bunu yüzüne karşı söylemiyordum, mesajlaşırken veyahut seokjin hyung'layken hitaplarımda söylüyordum ama kendisine asla demiyordum, sinirlenmesi hoşuma gidiyordu.

üç kişilik bir grubumuz var, jimin, seokjin hyung ve ben. liseden beri birbirimiz tanıyoruz ve aramızdaki bağ oldukça kuvvetli. lisenin ilk yılında tanışmıştık üçümüzde, seokjin hyung son sınıf, jimin lise üç ben ise lise birdim. konferansta şans eseri yan yana oturmamızla arkadaşlığımız başladı. o gün hocalar hararetli bir şekilde konuşma yaparken biz en arka oturan üçlü; seokjin hyung'un yaptığı komik olmayan esprilere gülüyorduk.

"merhaba aptal jeongguk." dedi jimin hyung kollarını bağlayarak, bu hareketi bir nevi 'hoş geldin ama seninle küstüm.' demekti.

bedenine sıkıca sarılarak gülümsemiş "jimin-ah alınma, sana da elbet bir gün hyung diyeceğim." dedim. dediklerimden sonra iyice sinirlenerek etrafına sardığım kollarıma vurmaya başladı.

"üzülme jimin-ah, sende bir hyung'sun, 10-15 yaşında çocuklar için." dedi seokjin hyung'um oturduğu sandalyeye yaslanırken.

seokjin hyung'la birlikte kahkaha atarken jimin hyung önündeki içeceğe yöneldi. bize olan sinirini pipetten çıkarıyordu güya.

masada kahkaha sesi eksilmezken omzuma konulan elle irkilmiş arkama dönmüştüm. sabah ki alfayı karşımda görmemle heyecanlandım ama iyi bir heyecanlanma değildi bu, korkuyordum. beni takip etmişti, oysaki kaç kez kontrol etmişti, takip ediyor mu diye.

hıçkırığımla birlikte "pardon?" dedim soran bakışlarla.

"bir dakika konuşabilir miyiz? lütfen." dedi alfa, cümle sonundaki lütfeni rica etmek için değilde, emrivaki yaparcasına kullanmıştı.

onaylayarak başımı salladım, hıçkırığımla birlikte. "bir dakikaya geliyorum ben, siz bana muzlu süt sipariş verin." dedim benden cevap bekleyen hyung'larıma.

kafenin köşesine geçerek "ne konuşacağız alfa?" dedim, hıçkırmamak için kendimi tutuyordum.

"kullandığın bir parfüm var mı?" dedi ciddi bir şekilde. ağzımdan refleks olarak  "ne?" nidası çıktı.

"hangi parfümü kullanıyorsun? mm.. daha doğrusu, kullandığın parfümü kendin doğal mı yapıyorsun?" dedi.

başımı iki yana sallayarak reddetmiş "parfüm kullanmıyorum alfa, neden sordun anlamıyorum?" dedim soran gözlerle. "merak sadece." dedi karşılık olarak.

feromonları bastıracak parfüm yoktu, alfa ise, bana doğadan olan bir bitkiyi parfüm olarak kullanıp kullanmadığımı soruyordu, çünkü; feromonları yalnızca doğada yetişen birkaç ot bastırabilirdi. alfa taehyung'sa zekasını kullanarak bana bu soruyu sormuştu, doğal parfüm yapıp feromonlarımı bastırdığımı düşünüyordu.

kıvrak zekası ile gülümserken "dünyayı ellerimde istiyorum..." dedim, kahkahamla birlikte cümlemi devam ettirdim, "dünyayı zalimce yönetmek istiyorum; böylece herkes benden korkar ve her şey yerli yerinde olur, herkes yerini bilirdi, alfa."

gözlerinin kararmasına anbean şahit olurken cümlemdeki anlamı çıkarmasına sevinmiş "size, iyi günler dilerim." diyerek yanından ayrılmıştım.

sizden ricam, gruplari seme grubu uke grubu olarak ayirmayin, pek hoslanmam. umarim kendimi anlatabilmisimdir.

sizce kitabin konusu ne? size su iki bolumde ne cagristirdi acaba?

saglicakla.

sweater weatherWhere stories live. Discover now