21. Bölüm: Bir gülümseme meselesi.

Start from the beginning
                                    

"Hoş geldin..." dedi, bakışları Rüzgar'ı buldu. "Siz de hoş geldiniz." En az benim kadar gergin olduğu her hâlinden belliydi. Mavi gömleğin üzerine siyaha yakın lacivert bir ceket giyinmişti, pantolonu da ceketiyle hemen hemen aynı renkti. Saçlarını taramıştı ve gözleri parlıyordu, onu gördüğüm ilk güne nazaran daha iyi görünüyordu. "Girsenize." Akın'a baktı. "Akın, oğlum, çekilsene."

Akın gözlerini devirerek geriye çekilip içeriye geçmemiz için bize yol verdi. İçeriye doğru ufak adımlar attık, ben Rüzgar'ın bir adım önündeydim.

"Yağmur, beni kırmayıp geldiğin için çok teşekkür ederim."

Gülümsemeye çalıştım. Gözleri tekrar Rüzgar'ı bulunca bir açıklama beklediğini anladım ancak ağzımı açıp tek kelime edebileceğim bir sakinlik yoktu üzerimde.

"Ben size sormadan geldim, kusura bakmayın." Rüzgar'a minnetle baktım, elini Aziz Bey'e uzattı. "Rüzgar ben."

Aziz Bey onun elini büyük bir samimiyetle sıktı, "Ne kusuru, oğlum? Hoş geldin. Aziz ben de." diyerek kendini tanıttı.

"Hangi sıfatla geldiğini de sorsana, baba." Akın'a ters bakışlar attım. "Çok sevgili kardeşimin sevgilisi." Gözlerimiz buluştu, yüzünde yapay bir gülümseme belirdi. "Hani biz aile yemeği yiyecektik ya bugün, sorabilir miyim canım kardeşim, bu arkadaşın burada ne işi var?"

"Oğlum!"

Aziz Bey'in uyarısına aldırış etmeyip başımla Akın'ı onayladım ve konuşurken sesimin titrememesine dikkat ederek, "Evet, bugün aile yemeği yiyeceğiz." diye tekrarladım onu. Bej renkli kısa triko elbisemin üzerine giyindiğim krem renkli kabanımı çıkardım. "Siz beni kendi ailenizle, ben de sizi kendi ailemle tanıştıracağım, abiciğim." Kabanı Akın'ın eline tutuşturdum. "Sen halledersin."

Rüzgar'a döndüm, bakışlarını etrafta dolaştırıyordu ve ben ona baktığım an gülmemek için oyalandığını anladım.

"Hadi artık içeri geçin." Aziz Bey koluma dokundu. "Oğlum, hadi sen de çıkar ceketini. Akın, yardımcı ol misafirimize."

Rüzgar üzerindeki siyah ceketi çıkardı ve haki yeşil gömleğiyle kaldı. Akın sabır dileyen bakışlar atarak onun da ceketini aldıktan hemen sonra Aziz Bey'le birlikte salona geçtik. Lâkin içeriye ayak bastığım anda birkaç adım geriye gitmek geldi içimden. Gözlerim orta yaşlı bir adamın gözleriyle buluştu ilk önce, sonra adamın hemen yanında duran aynı yaşlarda, oldukça bakımlı bir kadınla göz göze geldim.

Kahvelerimin kimsenin üzerinde bir saniyeden fazla durmadığını fark edince titrek bir nefes verdim. Işıl'ı zaten tanıdığım için gözlerimin birkaç saniye daha fazla onun üzerinde oyalanmasına izin verdim. Bakışlarım ayağa daha yeni kalkıp Işıl'ın sağ yanına geçen genç adama kaydı, Akın yaşlarındaydı.

Aziz Bey koluma dokundu, "Gel." dedi, ona ayak uydurdum. Orta yaşlı, hafif kilolu adamı işaret etti önce. "Abim," diye tanıttı. "Ali." Gözlerim beyaz saçlarının arasındaki siyahlara dokundu. Üzerinde beyaz bir gömlek ve siyah pantolon vardı, Aziz Bey'den büyük olmasına rağmen daha dinç ve rahat birine benziyordu. Nihayet cesaret edip nemli kahvelerine baktım ve uzattığı elini sıktım. "Hoş geldin, Yağmur." O da beni izliyordu, gözleriyle gülümsedi. "Annene çok benziyorsun."

Onların yanında duygusallaşmak istemiyordum, buraya duvarlarımla gelmiştim. O yüzden oyalanmak için bakışlarımı ondan ayırdım ve yanındaki kadına çevirdim. Açık bıraktığı kısa saçları kızıl kahveydi, üzerinde bordo renkli bir tulum vardı ve fazlasıyla şık görünüyordu.

Rüzgarın GölgesiWhere stories live. Discover now