19. Bölüm: Günah ve vicdan.

Start from the beginning
                                    

"Kendimi suçluyorum!" Doğruldum ve Rüzgar'dan uzaklaştım. "Kendimi suçluyorum! Benim yüzümden oldu, Barış benim önümde kendisini öldürdü." Yüzüm gözüm yaşlarla kaplıydı. "Benden ne yapmamı bekliyorsunuz?" Dizlerimi kendime çektim, yorgunlukla başımı dizlerime gömdüm ve boğuk çıkan sesimle devam ettim. "Onu çok kırdım. Son anında bile onu çok kırdım."

Yanıma ağırlık çökünce başımı kaldırdım, Rüzgar yanıma oturmuştu. Koluma dokunacakken uzaklaşacak şekilde çekildim ve elimle onu durdurdum.

"Yapma."

"Yağmur-"

"Rüzgar, istemiyorum."

Hayal kırıklığıyla gözlerime baktı, bir süre sonra dolu gözlerini kaçırdı ve başını salladı. Tam o sırada kapı zilini duydum ve gözlerimi devirdim. Artık kimseyi görmek istemiyordum. Bir süre sonra odamın kapısı çaldı ve komut beklemeden Akın kapıyı açıp içeriye uzandı.

"Eray geldi." Kahveleri bir an Rüzgar'a kaydı ve sonra yeniden beni buldu. "Konuşacakları varmış." Soran gözlerle onu izlemeyi sürdürdüm lâkin aradığım cevap Akın'da değil, Eray'daydı. "Gelebilecek misin?"

Saniyelik düşünme anından sonra başımla onayladım. Akın yanımızdan ayrıldı, Rüzgar da benden önce kalktı, ikimiz de salona geçtik. İçeri girdiğimde sadece Eray'ın değil, Gizem ve Seray'ın da burada olduğunu gördüm. Gizem ve Seray iri koltukta rastgele oturmuştu. Eray'sa tekli koltuktaydı, ellerini bacaklarının üstünde birleştirmiş, ifadesizce zemini izliyordu. Günler önce olduğu gibi.

Seray da fazlasıyla bitkin görünüyordu, bir tek Gizem bize göre daha normaldi. Çünkü zaten onun bütün bu olanlarla bir ilgisi yoktu. O, sadece bize destek olmaya çalışıyordu. Nefeslendim ve salonun ortasında dikilmeyı bırakıp ağır adımlarla yürüdüm. Sandalyelerden birini çekip iri koltuğun yanına koydum ve oturdum.

Rüzgar da Eray'ın omzunu sıktı ve boş olan diğer tekli koltuğa geçti. Akın da benim gibi sandalyelerden birindeydi. Salonda koca bir ölüm sessizliği vardı. Bu düşünce gözlerimi doldurdu. Aramızda Barış'ın ölümünün sessizliği vardı. 

Kimse Eray'a hiçbir şey sormadı. Herkes sessizce kafasındaki düşüncelerle boğuşuyordu, bu yüzden uzun süre sessiz kalışımızı da kimse yadırgamadı.

"Onları ben tanıştırdım." Nihayet Eray'ın dudaklarından dökülen fısıltı hepimizin kafasındaki gürültüyü bastırdı. Eray hâlâ zemini izliyordu. "Gül'ü seviyordum ama o, bunu bilmiyordu. Arkadaştık." Başını kaldırdı, göz göze geldik ve kafasını iki yana salladı. "Ben onunla arkadaş olmak istemiyordum. Her şeye rağmen aramız iyiydi, mutluyduk. Sonra ben onları tanıştırdım."

Sesi titredi, gözlerini kapatıp soluklandı. Kimsenin şu an Eray'ı anlamadığının farkındaydım fakat bu isim benim için tanıdıktı, Barış'tan duymuştum. Ayrıca Eray'ın da anlaşılmak gibi bir derdi yok gibiydi. Sanki kendi kendisine konuşuyor, yaşananlarla yüzleşmek için bunları anlatıyordu.

"Barış'a da Gül'ü sevdiğimi söylemedim. Ben söylemedim ancak o, bir gün geldi ve bana birbirlerinden hoşlandıklarını söyledi. Beklemiyordum. Birlikte vakit geçiriyorduk, böyle bir şey beklemiyordum." Eliyle dizini sıktı, çenesi kasıldı. "Hiçbir şey demedim. Ama dayanamıyordum. Böyle olmasına dayanamıyor ve dayanmak istemiyordum. Gül'ü ilk ben sevmiştim."

Son cümlede Eray'ın nihayet tepkisini gördüğüm an saklıydı, gözleri doldu ve yüzünü buruşturdu.

"Onlar sevgili oldu, gözümün önünde Barış Gül'ü öptü, ona sarıldı, onu sevdi. O an için haklı olduğumu sandım, ona hiçbir şey söylemedim ama ondan uzaklaştım. Barış'tan nefret ettim. Uzun bir süre sonra Barış fark etti, benim de Gül'ü başından beri sevdiğimi anladı."

Rüzgarın GölgesiWhere stories live. Discover now