19. Bölüm: Günah ve vicdan.

Start from the beginning
                                    

"Ben amcama ne diyeceğim?" Başını önüne eğdi. "Barış..."

Telefon uzun uzun çaldı ve sustu. Biz ağlamaya devam ettik. Ben Barış'ın son sözlerini duyuyor, duydukça daha çok gözyaşı döküyordum. Bizim feryatlarımız birbirine karışırarak koca bir zaman devirdi. Herkes öğrendi, Eray geldi, Rüzgar geldi, yardım geldi, Barış öldü.

Rüzgar arabasından iner inmez benim yanıma koşmuş, sarılmaya çalışmıştı ancak ben geri çekilip hemen yanımda duran Akın'a yaslanmıştım. Öyle trajik bir andı ki Akın'ın bile Rüzgar'a üzüldüğüne şahit oldum. Ama iyi değildim, bunu yapmaya hazır değildim.

Gözlerim kısa bir an Eray'a daldı, hiçbir tepki vermeden sadece boşluğu izliyordu. Ne ağladığını gördüm ne üzüldüğünü ne de bunların zıttını. Bütün tepkileri sönmüş gibiydi. Seray da ağlamaktan bitap düşmüştü ve şişmiş gözleriyle kardeşini izliyordu.

Şimdi eve gidecektik sonra cenaze olacaktı, günler geçecekti, ağlayışlar duracaktı, insanlar bu duruma alışacaktı ancak ben bugünü yüreğimde taşımaya devam edecektim. Barış'ın söylediklerini ve gidişini de öyle. Barış ölmüştü. Barış gözlerimin önünde benim yüzümden canına kıymıştı. Artık hiçbir mutluluk bunu bana unutturamazdı.
__

-Günler sonra-
_

"Rüzgar geldi."

Başımı çevirip odamın kapısından duran Akın'a bakma gereksinimi bile duymadım. Kucağımda duran defteri anlamsız şekilde karalamaya devam ettim.

"Konuşmak istemiyorum."

Bir süre ses gelmedi sonra Akın içeriye girip kapıyı kapattı.

"Nereye kadar kaçacaksın?"

"Sana ne?"

"Yağmur?"

"Beni yalnız bırak, Akın!" Defteri komodinin üzerine bırakıp yatağa uzandım ve Akın'a arkamı döndüm. "Uyuyacağım, çık lütfen."

Önce derin bir iç çektiğini duydum, sonra da gitti. O gider gitmez gözlerimi kapattım ve bir damla yaş yastığıma damladı. Günlerdir her gece kâbus görüyordum, hepsinde de Barış vardı. Bana söyledikleri, hayatından vazgeçişi. Canım yanıyordu, böyle bir şeyin sebebi olmak beni de öldürüyordu. Her gün biraz daha. Her gün daha fazla.

Dudaklarım büzülürken gözyaşlarım arttı, yüzümü buruşturdum ve kısık sesimle ağladım. Aniden kapım açılınca yutkundum, arkam dönüktü ancak seslerden anlayabiliyordum. Göğsümde birleştirdiğim ellerimi kullanarak gözyaşlarımı sildim ve kıpırdamadan öylece bekledim.

"Yağmur," Rüzgar'ın sesini duyar duymaz gözlerimi tekrar kapattım. "Lütfen konuş benimle." 

Önüme geçtiğini adım seslerinden anladım ancak gözlerimi açmadım. Eğildi, eli elime dokundu.

"Bunu bana yapma." dedi ve o bunu söyler söylemez Barış'ın sesini duydum. Aynı cümleyi o da söylemişti. Kaşlarımı çattım ve akan gözyaşlarmı tutmaya çalışmadım.

Gözlerimi hafifçe araladım ve ıslak kirpiklerimin ardından Rüzgar'a baktım, elimi usulca kendime çekip ondan kurtardım. Günler sonra ilk kez bakıyordum yüzüne, en az benim kadar kötü görünüyordu.

"Lütfen," diye fısıldadım yalvaran bir ses tonuyla. "Lütfen git."

"Yağmur..." Çaresizdi. Dudaklarını birbirine bastırdı. "Günler oldu, buna ne kadar devam edeceksin? Yanında olmak istiyorum, niye izin vermiyorsun?" Başını sağ omzuna yatırdı. "Beni mi suçluyorsun?"

Rüzgarın GölgesiWhere stories live. Discover now