''Görüşürüz.''

Canı sıkkın gibi geldiğinden, masadan kalkıp peşinden gitmiş ve kolunu tutup onu durdurmuştum. Önce kolundaki elime, sonra da bana baktığında, ''Bir sorun mu var?'' demiştim.

Onu düşünmem hoşuna gitmiş gibiydi. Abartıdan uzak bir şekilde gülümseyip, ''Hayır. Bir işim var sadece.'' dediğinde, ''Peki ya devamsızlık?'' demiştim.

''Müdüre buna alışık.''

Garipseyerek, ''Buna rağmen seni atmıyor mu?'' dediğimde, ''Daha önce okula bile uğramadığım için iki sene kaldım zaten. Ama amcam okulun sahibi ve bana son bir şans verdi. Ben de onun bana verdiği şansı iyi değerlendiriyorum. Gelmediğim zamanlar onun haberi oluyor ve devamsızlıkları siliyor.'' demiş ve ''Başka sorun varsa akşama sakla, burslu.'' diye eklemişti.

Başımı sallamıştım ama bir yandan da nereye gideceğini, ne işi olduğunu sormak istiyordum.

Gülümseyerek, ''Kolumu bırakacak mısın?'' dediğinde hala kolunu tuttuğumu fark etmiş ve ''Ah, pardon.'' deyip kolunu bırakmıştım. Kolunu bırakmama rağmen hala orada duruyor ve bana bakıyordu. Birden, baş parmağı elmacık kemiğime dokunup, yavaşça okşadığında ne yaptığını anlayamadan ona bakmıştım.

''Kirpik vardı da...''

Başımı salladığımda, elini çekip ''Çıkışta görüşürüz, burslu.'' demiş ve gitmişti. Kantinin ortasında durmuş, onun gitmesini izliyordum. 

''O neydi be! Yemin ediyorum tüm herkes Dağhan'ın yaptığı şeye eridi.''

Bilge arkamdan konuşunca ürkmüş ve yerimde zıplayıp ''Beni korkuttun!'' demiştim. Önüme geçip, sırıtarak ''Hala aranızda bir şey olmadığını mı söylüyorsun, M?'' dediğinde, hızlıca ''Aramızda bir şey yok! Sadece gözümün altında kirpik varmış onu aldı.'' diye savunmuştum.

''Aynen canım, kesin kirpik vardır. Kızım, kirpik olsa okşayarak mı alır ya? Sana dokunmak için yaptı, sen hala 'Kirpik virdi.' diyorsun.''

Haklı olabilir miydi? Başımı olumsuz anlamda salladıktan sonra ''Hadi sınıfa gidelim.'' demiş ve yürümeye başlamıştım...

*

Bilge altı ders, beş teneffüs boyunca, Dağhan'ın benden hoşlandığı, benim de ondan hoşlandığım hakkında bir sürü şey demişti ve sonunda işkence bitiyordu. Okul bitmişti.

''Eğer okul bitti diye benden kurtulduğunu sanıyorsan, yanılıyorsun M. Sana yarına kadar bin tane mesaj atacağım ve yarın da söylemeye devam edeceğim.''

Göz devirip çantamı omzuma taktığımda, o da takmıştı ve birlikte sınıftan çıkıp koridorda yürümeye başlamıştık.

''Ne yapacaksınız bugün?'' İmalı bir şekilde sorduğunda, ''Bilge, yanında anlattı ya.'' demiş ve tekrar göz devirmiştim.

''Bak bana yaptığınız her şeyi anlat, tamam mı? Meraktan ölürüm.''

Başımı öylesine salladıktan sonra birlikte okulun içinden de çıkıp, okulun bahçesinde yürümeye devam etmiştik. Çıkışa geldiğimizde, Dağhan'ın gri Aston Martin- Vantage model arabasına yaslanıp sigara içtiğini görmüştük. Arabalardan anlardım. Küçükken babam ile arabalar hakkında konuşurduk. Birden içimi acı bir his kapladığında, gözlerimi kapatıp o acı hissi kendimden uzaklaştırmış ve Dağhan'a odaklanmıştım.

Eskiden gittiğim terapistim, böyle yaparsam o acıyı hafifletebileceğimi söylemişti. Yani o an dikkatimi başka bir şeye verirsem, kayboluyordu.

Dağhan, beni gördüğünde siyah renkteki daha bitmemiş sigarasını kenara atmış ve Bilge'ye bakıp, ''Bilge, seni de eve bırakayım mı?'' demişti. Bilge başını olumsuz anlamda sallayıp, ''Benim uğramam gereken bir yer var. Keyfinize bakın.'' demiş ve bana sarılıp kulağıma ''Mesaj atacağım.'' deyip, benden ayrılmış ve ikimize de gülümseyip gitmişti. O gittiğinde Dağhan ve ben de arabaya binmiştik. Çıkmadan anneme de haber vermiştim ve evde güzel yemekler hazırlayacağını söylemişti.

''Umarım Şebnem teyze rahatsız olmaz.'' dediğinde, kıkırdamış ve ''Korkma, kesinlikle olmaz. Senin geleceğini duyduğunda sevindi bile. Bunu nasıl yapıyorsun?'' demiştim.

''Neyi nasıl yapıyorum?''

Omuz silkip, ''Nasıl oluyor da sadece bir günde imkânsız bir insanı bile kendine bağlayabiliyorsun?'' dediğimde, bana bakıp ''Bence bunu kendine sormalısın.'' demişti. Ne demem gerektiğini bilememiştim.

''Burası sıcak ya. Camı açayım.''

Cama uzandığımda, gülüp ''Miray Kasım'a gireceğiz ve dışarıda yağmur başladı.'' demişti. Haklıydı. Ne saçmalıyordum ben. Bu soğukta cam açmak mı?

''Ama çok istersen klimayı açabilirim.''

Başımı olumsuz anlamda salladığımda, gülüp sola doğru dönmüştü. Burası eve gitmiyordu. Biz en son eve gidecektik?

''Burası eve gitmiyor?''

Başını sallayıp, ''Evet, seni kaçırıyorum.'' dediğinde, dehşetle ona bakmıştım. Ona bakışımı gördüğünde kahkaha atmaya başlamış ve ''Miray, saçmalama. Şebnem teyzeye çiçek alacağım.'' demişti.

İkinci bir rezillik!

Dağhan'ın beni kaçıracağını nasıl düşünmüştüm ki...

Dağhan, hala kahkaha atıyordu ve ben hala utanıyordum. Dağhan, dikkatimizi dağıtmak için teybi açtığında, arabanın içinde Kendrick Lamar- Humble şarkısı yankılanıyordu. Şarkının nakaratına geldiğinde, kırmızı ışıkta da durmuştuk. Zaten kırmızı ışıktaydık ve sanırım o an aynı şeyi düşünmüştük. Birbirimize bakıp gülmüş ve sallanmaya, yavaşça dans etmeye başlamıştık. Yeşil ışık yandığında, sallanmamız durmuştu ama hala gülüşüyorduk. Sonunda da çiçekçiye gelmiştik. Dağhan inip çiçek alırken, ben de onu arabada bekliyordum. Yağmur hızını bayağı arttırmıştı. Dağhan, elindeki çiçeklerin ve kendisinin ıslanmaması için koşmuş ve arabaya bindikten sonra çiçeği bana doğru uzatmıştı.

''Çok düşüncelisin, Dumaner. Islanmayı umursamadan anneme çiçek aldın.''

Çiçeği elinden aldığımda, gülüp ''Kıskanma sana da alırım.'' demiş ve arabayı çalıştırmıştı. Arabayı sürerken düşünüyordum. Bizim aramızdaki şey neydi? Bir aydır neredeyse sürekli beraberdik. Annemle tanışmıştı. Aramızda ne olduğunu çözemiyordum.

Bildiğim tek şey, Dağhan Dumaner'in yanındayken kalbimin, göğüs kafesimden çıkacak kadar hızlı atmasaydı.

Uzak bir çiçekçiye gitmiştik. Hava, mevsim kışa yaklaştığı için erken kararmıştı Bu saatte de yol neredeyse boştu. Dağhan gaza basıp, hızlandığında, nedensizce tedirgin olmuştum. Fazla hızdan hoşlanmazdım. Beni korkutuyordu. Kemerime uzanıp takmaya çalıştığımda, uğraşmama rağmen becerememiştim. Dağhan, bana kısa bir süre bakıp ''Takamadın mı?'' dediğinde, mırıldanarak ''Hayır...'' demiştim. Tek eliyle direksiyon hakimiyetini korurken, tek eliyle de kemerime uzanmıştı.

''Ben biraz daha uğraşabilirim ya. Sen yola bak.''

Başını olumsuz anlamda sallarken, kemerimi takmaya uğraşıyordu. Dağhan'a o kadar odaklanmıştım ki, tam karşımızda bize doğru son hız gelen arabayı yeni fark etmiştim.

''Dağhan!''

Dağhan, bağırmamla ve gelen korna sesiyle, hızlıca direksiyonu sağa kırmıştı. Bundan sonrası sanki ağır çekimde gibiydi. Arabanın yanından geçişimiz, sağdaki bariyere hızlıca çarpmamız ve...

***

BURSLU #Wattys2020 (DÜZENLENİYOR)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant