4. Bölüm-Kalamıyorum

25 4 0
                                    

   Dışarıdaki yağmurla gözlerimi araladım. İçimdeki huzursuzlukla yorganın içine saklanmak istercesine sokuldum. Dün gece ormanda yaptığım yürüyüşün bana hediyesi olan bacaklarımdaki ağrıyla bir süre yatakta kıvrandıktan sonra yorganı üstümden atabilmeyi başardım. Her sabah yaptığım gibi henüz gözlerimi bile açamamama rağmen cam kenarına oturdum. Sanki bu sabah ormana bakmak dahi huzursuz ediyordu beni. İçimdeki özlem duygusu gün geçtikçe sevgimin üstüne çıkıyordu. Kontrol edemiyordum duygularımı. Mantığımı zaten kullanamayan ben, sanki kaybediyordum mantığımı. Burada olma amacımı unutmamalıydım. Ona bağlanmamalıydım. Ama bunları düşünmek için biraz geç olmuştu sanki... Ben düşüncelerimde boğulurken omuzumda hissettiğim el ile irkildim.

"Ne düşünüyorsun?" Oğuz'un geldiğini fark etmemiştim bile. Mutsuzluğumu belli etmemeye çalışarak tebessüm ettim.

"Yağmur yağdığında orman ayrı güzel olmuyor mu sence de?"

"Cidden bunu düşünüyorsan, evet. İstersen kahvaltı yaptıktan sonra biraz yürüyebiliriz." Vücudum bunu reddedercesine sızlarken yüzümü buruşturdum ve yatağın üstüne oturdum.

"Sanırım en son istediğim şey bu. Bacaklarım çok ağrıyor."                                                                                                                                                                                                                                                                                           Zorla ayağa kalkarak Oğuz'un peşinden merdivenleri indim. Dışarıdaki fırtınanın ve şöminenin sesi huzur veriyordu biraz, biraz da ürkütücüydü. Aşağıdan gelen tanıdık seslerle bir süre olduğum yerde kaldım. Ardından koşarak salona girdim. İşte asıl donakaldığım kısım burası...

"L-Levent?" Hayal gücümün bana oynadığı oyunlara öfkelenerek yüzümü ellerimin arasına aldım gözyaşlarım yanaklarımdan boynuma doğru süzülürken. Sonra, bir şey oldu. Beklemediğim bir şey... Onun ellerini hissettim üzerimde. Kollarının beni sarışını. Sanki kaybolacakmış gibi kafamı kaldırıp yüzüne baktım bir anda telaşla.

"Lütfen gerçek ol. Sensin değil mi? Geldin, bırakmadın beni..."

"Ben seni hiçbir zaman bırakmamıştım zaten. İnsan ışığından vazgeçer mi? Bak buradayım, kollarımdasın. Gel bir şeyler yiyelim, sakinleş."

   Ağabeyimin kolunu tutarak kahvaltı masasına oturdum. Sanki bırakırsam kaybolacakmış gibiydi. Rüya gibiydi içinde bulunduğum an...

"Kolumu bırakmayacak mısın?" dedi dudağının kenarındaki gamzeyi ortaya çıkararak. Yavaşça kolumu çektim. Eslem'in gülümseyerek uzattığı bir bardak suyu titreyen ellerimle içmeye çalıştım olduğu kadar.

"Neden buradasınız? Nasıl buldunuz burayı?" Kaşlarını çattı önce. Bir süre yüzümü inceledi.

"Önce bir sakin olur musun Meyra? Oğuz efendi aradı bizi gelmemiz için." Sinirle Oğuz'a baktı. Hala onunla çözemediği şeyler vardı, belliydi. Ardından beklemediğim bir şey söyledi. "İstemiyorsan gidelim tabii..."

"Hayır! Hayır abi onu kastetmedim. Yanlış anlıyorsun yine beni. Gerçekten, gitmeyin."

"Gitmeyeceğim, gidersem seni de götüreceğim." Bu iki cümle her şeyi özetliyordu aslında. Bundan sonra gitmeyecekti. Giderse beni ardında bırakmayacaktı. Ben o gün, o iki cümleye inandım. Her dediğine inandığım gibi...

---

   Şimdi size açıklanmamış bazı konuları açıklamak istiyorum. Ben en başında neden buraya geldim? Levent'i bu kadar özleyeceğimi bile bile neden Oğuz'u seçtim? Oğuz o gün bana 'acı çektireceğini' söylerken kimle konuşuyordu? 

   Buraya gelmemin hikayesi biraz karışık benim için. Biraz merak barındırıyor, daha çok öfke. Aslında her şeyin başlangıcı, annemin evimizin bodrumunda yıllardır herkesten sakladığı sandığını tesadüfen bulmam. Sonrası sandığı açmam ve içindeki eskimiş zarflardaki notlarla birlikte bir miktar parayla karşılaşmam. Bu zarfların hikayesini ileride öğreneceksiniz. Bu zarflardan birini açtım ve yüzlerce zarf arasından bir tanesi bile beni o evden çıkmaya itti. 

   Oğuz'u seçtim çünkü zaten Levent'in beni bulacağını biliyordum. Yani bu nasıl olur bilmem ama bir şekilde beni bulur diye düşündüm, oldu da. Ve o gün Oğuz'un kimle konuştuğuna gelince... Oğuz, Azra Hanım'la konuşuyordu. Annem? Ta kendisi. Benim kendisine karşı anne sıfatını kullanmaya dilim varmıyor. Ne diyeceğinize siz karar verin. Bu kısma şaşırmanız mümkün ama şaşırmayın, bu kadın sizi daha çok şaşırtabilir.

---

   Vücudumda hissettiğim sarsılmayla gözlerimi açtım. Yorganın altında yaklaşık on beş dakika titredikten sonra dudaklarımda hissettiğim ılık ıslaklıkla hızlıca doğruldum. Ellerimle çarşafı burnuma doğru çekiştirirken gözlerim komodinin üzerindeki saate kaydı. 02.34'ü gösteriyordu. Çarşafı bıraktıktan sonra yatağın karşısındaki boy aynasına baktım bir süre. Morarmış göz altlarım ve çeneme kadar uzanan kanımın kırmızılığı birleşince berbat göründüğümü fark ettim. Yavaşça ayağa kalkıp aynanın önüne oturmayı düşünürken, istediğim yere varamadan bedenime yeniden hükmeden ürpertiyle dizlerimin üzerine oturdum. Yaşadığım şeyi anlamlandıramıyordum, başımdaki ağrı bakış açımı buğulandırıyordu. Levent'e seslenmek istiyordum ama sesim çıkacak kadar bile güce sahip değildim. Gözkapaklarım kapanırken dudaklarımdan çıkan fısıltı halindeki sözleri hatırlıyorum: "Gitmek istemiyorum ama özür dilerim, kalamıyorum..."


You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 09, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Parıldayan IşıkWhere stories live. Discover now