5. BÖLÜM - VİCDAN MUHAKEMESİ

69.1K 1.4K 197
                                    

Dağhan'ın Ağzından...

Ölü gibi yatıyordu. Teni buz gibiydi, solgun ve de fazlasıyla yorgundu. Biz soğuk olmazdık ama onun teni, yanağında gezinen parmaklarımı bile üşütmüştü. İyileşecek miydi? Uyanıp bana yine kafa tutacak mıydı? Bu soruların cevabını çoktan bulmuştum ama yine de içimde bir endişe hüküm sürüyordu. Vicdanım yakama yapışmış, bir türlü bırakmak bilmiyordu. Dün gece olanlar bie film şeridi gibi tekrar tekrar gözlerimin önünden geçiyordu ona her bakışımda. Solgun yüzünde dün gülücükler vardı. Gözlerindeki o hayal kırıklığı hatırlıyordum o masadan kalktığımda. Hayatının kolay olmadığını hep biliyordum ama böyle berbat bir ailesi olduğunu hiç düşünmemiştim. Onun o şımarık yüzünün altında aslında sevgiye muhtaç küçük bir kız çocuğu olduğunu nereden bilebilirdim?

"İyi olacak," dedi annem.

Çoktan sabah olmuştu. Dolunayın etkisi geçmiş, geride koca bir vicdan azabından başka bir şey kalmamıştı.

"Biliyorum," diye mırıldandım. Pera'nın kollarındaki ve boynundaki yarıklar çoktan iyileşmeye başlamıştı. Ona ne olduğunun hepimiz farkındaydık; dönüşüyordu. Ve bu benim için dolunaydan bile daha zordu. Ona bunu yapmış olmaktansa on gece daha dolunay olmasını tercih ederdim.

Hayatımda ilk defa birine böyle bir şey yapmıştım. İsteyerek olmamıştı. Zaten birini dönüştürmek en büyük korkularımdandı çünkü onlara da bu laneti bulaştırma ihtimalim vardı. Bu ihtimal bile beni delirtmeye yeterken şimdi burnumun dibinde yatıyor oluşu dehşete düşürüyordu.

Ben hastaydım. Ailemin genleriyle taşınan mutasyonun değiştirdiklerindendim. Normal şartlarda kimseyi etkilemeyen dolunay bizi canavara çeviriyordu. Her bir döngü ölüme atılan bir adım gibi hissettiriyordu. Birer hayvan gibi zincire vuruluyor, o geceyi kimseye zarar vermeden atlatmayı diliyorduk. Pera karşıma çıkana kadar bu konuda gayet başarılıydık da ancak bu kız dengemi öyle bir bozuyordu ki içimdeki vahşi hayvanın bile dikkatini çekiyordu. Onun öfkesini, benimkinden daha çok perçinliyor, zaten vahşi olan yanımı daha da vahşileştiriyordu. Pera bir zehirdi. Hali hazırda hasta olan yanımı daha da kötüleştiren bir bela...

"Endişelenme o zaman. Birkaç saate uyanacak ve eski hayatına geri dönecek."

Annem kadar iyimser olmayı dilerdim ama değildim. Her zaman bardağın boş tarafından bakan o kişilerdendim. O bardak benim için hiçbir zaman dolu olmamıştı çünkü ben o bardağı dolduracak sebeplere hiçbir zaman sahip olamamıştım. Ben hayata bir sıfır yenik başlamıştım.

Henüz beş yaşımdaydım bu hastalık bana bulaştığında. Fakat doğduğum günden beri o zincirlere dolanıyordum. Başkalarına zarar vermeyeyim diyeydi tüm bu olanlar ve ben uzunca bir süre bana bunu neden yaptıklarını hiç anlamadım. O odaya her hapsedilişimde, henüz dolunay beni etkilemiyorken bile, babamı izlerdim. Zincirleri kırıp bana gelmeye çalışışını, oğlu olduğumu unutup beni öldürmek isteyişini aklımdan asla çıkaramadım. Sonra dönüştüm ve onun gibi oldum. Tıpkı onun gibi kendimi unuttum. Sevdiklerim silindi aklımdan, yalnızca kurdun hissettikleri kaldı. Kurt asla mantıklı düşünmedi, vicdan sahibi olmadı. O her kızdığında öldürmek istedi. Dolunayda özgür kalmak, öfkesiyle ortalığı yakıp yıkmaktı amacı. İnsan, hayvan hiçbir zaman fark etmedi onun için. Yalnızca ölümü arzuladı. Kana susamış bir yaratıktı. Bedenlerden akan kanın kokusu ona büyük bir haz verdi ve ben bunu izlemek zorunda kaldım. Kurdu hep dizginledim ama dolunayda ipleri eline alan o oldu. Tüm o olanlara seyirci kalmak, her dolunayda bir odaya kilitlenip sabahı beklemek, bedenime dolanmış zincirlerin tenimi dağlayışını hissetmek hiçbir zaman kolay olmadı ama ben ilk defa bu kadar nefret ettim kendimden. Pera masum muydu tartışılır ancak kurdun pençeleri altında parçalanmayı hak etmiyordu. Onun öfkesini üzerine çekmek onun hatasıydı ama ben ona zarar verdiğim için asla kendimi affetmeyecektim.

DOLUNAY ||DÜZENLENİYOR||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin