33. BÖLÜM - KORKULAR

22.2K 1.6K 435
                                    

Babamın verdiği izin beni ne kadar mutlu etsede sonrasında ki nasihat çabaları bir o kadar boğmuştu. Buna alışkın değildim ben, aslında iznine de ihtiyacım yoktu. Birilerinin benimle ilgilenmesine, iyi olmamı istemesine... Çiftliğe adım atana kadar insanların sevdiklerine nasıl davrandığını bile bilmiyordum. Aslında en başından beri oradan nefret ettiğimi söylememe rağmen, gece dışarı çıkmak dışında, hiç bir karşı gelme eyleminde bulunmamıştım. Çünkü içten içe dedemin ve babaannemin beni sarıp sarmalamasından, sevmesinden hoşlanıyordum. Oradan gidersem bu sıcaklığı bir daha hissedemeyeceğimin bilincindeydim ve her ne kadar gitmek istiyorum, kendi hayatımı istiyorum desem de aslında hayatımın öyle olmasını istiyordum.

Köyün sınırlarına geldiğimde gözlerim nöbet tutanların arasında gezindi. Bazıları nöbet yerlerinden ayrılırken bana selam verdi, bazılarıysa nöbeti devr almak için yerlerine geçti. Bakışlarım, nöbeti bittiği için Ferhat ile birlikte köye doğru yürüyen Sıla ile kesiştiğinde gülümsedim. Adımlarımı hızlandırıp yanlarına ulaştım.

"Günaydın!"

"Günaydın Pera."

"Günaydın."

Aynı şekilde aldığım karşılık neticesinde, "Yoruldunuz mu?" diye sordum. Ferhat'ın gözlerinin altında torbalar oluşmuştu.

"Ben geceden beri buradayım o yüzden biraz yoruldum," diye itiraf etti Ferhat esnerken. Tek istediği şeyin gidip uyumak olduğunu anlayabiliyordum.

"Sen git dinlen o zaman," dedim pat diye. Gerçekten fazla patavatsız olmuştu bu ama şu an kibarlık düşünebilecek bir kafada değildim. Demet ve Sıla'yı alıp olanları anlatmam gerekiyordu. Heyecandan ölmek üzereydim.

"Herkesten beklerdim ama senden beklemezdim beni kovmanı Pera. Aşk olsun," diye sitem eden Ferhat'ı, "Hadi Ferhat uzatma. Belli ki Pera benimle bir şey konuşacak," diyerek kışkışlayan Sıla'ya gülümsedim. Bu kız empati yapmak için doğmuştu.

Göz devirip, geri geri yürüyerek, yanımızdan uzaklaşmaya başlayan Ferhat, "Öyle olsun. Ben de bundan sonra Dağhan'la konuşurum o zaman," dedi. Fazlasıyla komik birisiydi Ferhat. Kumral saçları, ela gözleriyle Ken'i hatırlatıyordu bana. Sıla'nın da Barbie ile benzerliği göz önünde bulundurulduğunda bu ikisinin tencere kapak olması kaçınılmaz gibiydi. Hoş, henüz bunu anladıklarını zannetmiyordum.

"Hadi gel Demet'i bulalım," diyerek Sıla'nın kolunu çekiştirdim.

"Telefonla aramaya ne dersin Pera'cığım. Hani icat edileli neredeyse yüz elli yıl olan şu alet," dedi Sıla. Gözlerimi devirerek yine koluna asıldım ve bu kez onu hareket ettirmeyi başardım.

"Telefonum evde kaldı."

Kısa süreli aramamız neticesinde bulduğumuz Demet ile birlikte, köyün biraz dışında kalan bir çocuk parkına gelmiştik. Birkaç salıncak, kaydırak ve tahteravalli dışında bir şey bulunmayan parkın zemini de kumlarla kaplıydı. Asaf Dede'nin cinayetinden sonra köy halkı iyiden iyiye korkmuştu. Bu yüzden de çocuklarını dışarı çıkartmak konusunda epey tedirgindiler. Parkta üçümüzden başka kimsenin bulunmuyor olması da bundan kaynaklanıyordu.

Gidip gözüme kestirdiğim salıncağa oturdum. Ben yavaş yavaş sallanırken Defne ve Sıla da köşedeki bankı tam önüme çekmişti. Benim sallanmamı bu şekilde engelledikleri için tadım kaçsa da sesimi çıkarmadım ve merakla bana bakan gözlerine diktim bakışlarımı.

"Eeeee..." dedi en sonunda Demet. Sabırsızdı, hem de fazlasıyla. Koyu renk saç tutamını kulağının arkasına atıp öne eğildi hafifçe. "Anlat artık."

"Dağhan ile birlikteyiz."

Demet göz devirip geriye yaslanırken onun bu tavrına kahkaha attı Sıla.

DOLUNAY ||DÜZENLENİYOR||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin