21. BÖLÜM - ATEŞ VE BARUT

25.2K 1.9K 638
                                    

Dün olanlardan sonra Dağhan'ın yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyordum. Üstelik tüm bunlar büyük bir hızla köye yayılmış, utanç dalgası katlanarak büyümüştü. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kafayı yemek üzereydim, evden dışarı adım atasım dahi yoktu ama bir odaya tıkılı da kalamazdım.

Bir de Sıla vardı tabi. Zaman geçiyordu ama o en ufak bir iyileşme belirtisi göstermiyordu. Yakın zamanda uyanamayacakmış gibi hissediyordum. Onun yanına bile gidemiyordum çünkü koridorda Derya Teyze veya Samet Dayı ile karşılaşmaktan korkuyordum. Bana olan bakışlarının değişimini hazmedemiyordum. Delirmek üzereydim.

"Gelebilir miyim?" diye sordu Dağhan kapının ardından.

"Gel," dedim. Beni duyacağını biliyordum.

Kapı açıldı ve içeri girdi. Çekingen adımlarla yanıma gelirken, yastığıma sımsıkı sarıldım.

"Nasılsın?" diye sordu yanıma oturmadan. Bana çok yaklaşmamıştı. O da en az benim kadar çekiniyordu. Hala odanın diğer ucunda duruyordu ve bu dünden sonra beni oldukça yaralamıştı.

Omuz silktim ve yüzüne bakmaya devam ettim. Sonra, "Dün olanlar-" diyecek oldum ama beklemediğim şekilde Dağhan lafı ağzıma tıktı.

"Dün olanları unutalım," dedi hızla. "Oldu ve bitti, benim için bir anlamı yok."

"Ne!"


Şaka! 😃

Biriniz yorumlarda dün olanlar diye başlarsa kafayı yerim yazmıştı da, şaka yapayım dedim. Dün olanlar diye başlamıyor arkadaşlar, merak etmeyin. 😂

Ayrıca bölüm bayağı bayağı +18. Baştan uyarayım.

Keyifli okumalar dilerim. ❤️

~

Attığımız her adımın bir sonucu olurdu. Bu bazen birbirine dolanan zincirlere benzerdi. Her bir halka bir diğerini çekerdi. Bazen de buna kelebek etkisi denirdi. Dünyanın bir yerinde kanat çırpan kelebeğin rüzgarı başka bir yerde fırtınaya dönüşür derlerdi mesela. Ben kanat çırpan o kelebektim ve rüzgarım da merakımdı. Ortaya çıkacak fırtına gün be gün bize yaklaşıyordu ve bunun bilincinde olmak son derece korkutucuydu. Ancak şu an korkunun zerresini hissetmiyordu yüreğim. Orada koca bir ateş yanıyordu.

Bir küçük kibrit parçasıyla alev almak mümkün müydü?

Dağhan'ın dudaklarını benimkilerin üzerinde hissettiğimde dünya durmuş gibi hissettim. Rüzgar esmeyi kesmiş, dünya dönmeye son vermişti. Artık kuşlar kanat çırpmıyordu, güneş ışıtmıyor, su akmıyordu. Fakat Dağhan'ın kalbi hızla çarpıyordu, tıpkı benimki gibi.

Sıcak avuçlarını çıplak belimde hissettiğimde boğazımdan kaçan mırıltıya engel olamadım. Hoş, olmak gibi bir niyetim de yoktu zaten ama bir an için duraksayan hareketleri kalbimde zelzele etkisi yarattı ama neyseki durmadı. Onun yerine dudakları benimkilerden birkaç santim uzaklaştı ve bir çift ormanı andıran bakışları benim kahvelerimle buluştu.

"Pera..."

"Hı?"

Verdiğim tepkinin saçmalığını fark edemeyecek kadar kapılmıştım ona. Öpücüğünü dudaklarımda istiyordum yeniden ve bu sefer son bulmasın diye yalvarabilirdim.

"Durmalıyız."

Tek kelime her şeyi yakıp yok edebilir miydi? Oysa yanan şey benim bedenim değil miydi biraz önce?

"Neden?" diye sordum nefes nefese.

Merak ediyordum; durmasını istediğimde Cesur da bu kadar kötü mü hissetmişti kendini?

DOLUNAY ||DÜZENLENİYOR||Where stories live. Discover now